Deniz, insanlık tarihi boyunca hem keşif hem de sınavların mekânı oldu. Suların sonsuzluğu, insanın cesaretini ve keşfetme arzusunu her zaman kışkırttı.
Dünya üzerinde birçok ekstrem yelken yarışı, insanın fiziksel ve zihinsel sınırlarını test etmek için bir ortam sunuyor. Bunlardan belki de en ünlüsü olan Vendée Globe yarışı, tek başına ve durmaksızın dünya turunu tamamlamak için yelken açan cesur yelkencileri bir araya getiriyor. Vendee Globe gibi sınırları zorlayan başka açıkdeniz yarışları da var tabii ki… Bu ay Baran Atasoy, dünya etrafında devrialem yapan yarışların çıkış hikâyelerini ve rotalarını yazdı (sayfa 36).
Sınırları zorlamak deyince sadece yarışlar değil, aynı zamanda denizcilerin kişisel keşifleri de akla geliyor. Jessica Watson, Laura Dekker gibi genç yaşta tek başına yelkenle dünya turuna çıkan isimler gibi. Bu deniz yolculukları, sadece fiziksel değil, aynı zamanda içsel bir yolculuğu da temsil ediyor aslında. Kendi sınırlarını keşfetmek, korkularıyla yüzleşmek ve doğanın gücü karşısında insanın ne kadar küçük olduğunu anlamak, denizciliğin en derin anlamlarından sanki. Kaptan Gökhan Keskin de Katar’dan İstanbul’a tekne transferine “tamam”ı bu duygularla diyor bence. Bu ay üçüncü bölümünü yayınladığımız seyir güncesinde (Sayfa 70) de yazdığı gibi “en büyük motivasyon bilinmezlik”.
Sınırları zorlamak, cesaret, kararlılık ve tutku gerektiriyor. Sınırları aşmayı başardığında ise hem kendinle hem de doğayla daha derin bir bağ kuruyorsun.
En uzun rotalı yarışımız Deniz Kuvvetleri Kupası’nda bu yıl radikal değişimler var. Yaklaşık 550 millik duraksız yarışta Türkiye’ye yakın tüm Yunan adaları iskelede kalacak. Yarış camiası yeni rotayı tartışıyor, heyecanlı bulan da var riskli bulan da… Yazarımız Haluk Babacan’ın düşüncelerine katılıyorum (Sayfa 30) böyle uzun bir açıkdeniz yarışımızın olması gerekiyor. Önemli olan filoyu bu yarışa hazırlamak. İş biraz da organizatörlere düşüyor.
Dalgaların sizi yeni ufuklara taşımasını dilerim.