Katar’dan başlayıp 4 bin deniz mili seyir yaptığımız, 7 ülke, 5 deniz geçtiğimiz bu 66 günlük zorlu ve uzun yolculuk eve sağ salim dönmemizle sona eriyor.
YAZI: Kaptan Gökhan Keskin (instagram: yachttransferservices)
Cidde’de, hava bozuk olmasına rağmen vizemizi uzatmadıkları için yaklaşık bir hafta sürecek olan seyrimize mecburen çıkmak zorunda kaldık. Jeddah Yacht Club’tan saat 16.00 civarında ayrıldık.Cidde şehrinin önünde, 10-12 mil açıklara kadar resif kayalıklar yer alıyor, çok dikkat etmek gerekiyor. Karayı göremeyecek kadar açıkta olsanız bile etrafınızda sığlık resif olabiliyor. Resif kayalıklar, limandan çıkınca çarpraz gitmemize müsaade etmiyordu, Cidde’yi tam arkamıza alarak açılmaya başladık. Biz 12 mil açılana kadar saat 18.00 olmuştu bile. Hava hafiften kararmış, dalgalar da kendini hissettirmeye başlamıştı. Cidde’nin ışıkları hâlâ görünüyordu.
Bu şekilde yolumuza devam ederken birden sancak makinenin devri yavaş yavaş düştü ve motor durdu. Motorun stop ediş şekli hava yaptığını işaret ediyordu, aşağıya inip havasını aldım ve tekrar çalıştırdık. Bir saat kadar sonra aynı şekilde iskele makine de stop etti. Karanlığın ortasında motorların teker teker hava yapması beni biraz endişelendirmişti, aşağıya inip iskele motorun da havasını aldım. Cidde’de limanda bakım yaptıktan sonra, devrede hava varsa belli olsun diye, üç saat kadar motorları çalışır vaziyette tutmuştum ama demek ki yeterli olmamıştı.
Karanlık çökmüş ve Cidde’den 12 milden fazla açılmıştık, rüzgâr da karşımızdan esmeye başlamıştı. Bu noktadan Cidde’ye geri dönersek turistik vizesiyle istediğimiz kadar kalabilirdik. Bu fikir aklımızı biraz çeldi, dönüp hem motorları tekrar elden geçirip hem de hava düzelene kadar beklesek mi diye düşündük ancak zaman kaybetmek de istemiyorduk. Akdeniz’e çıkmamıza aşağı yukarı bir hafta kalmıştı. Bu yüzden devam edelim istedik. Gecenin ilerleyen saatlerinde dalgalar, teknenin orta gövdesine sert darbeler indirmeye başladı. Bazı darbeler öyle sertti ki salondaki masayı zıplatıyordu. Darbeler bizi ne uyutuyor ne de doğru düzgün seyir yapmamıza imkân veriyordu.
KIZILDENİZ’İN ORTASINDA
İyice uzaklaşmıştık, şehrin ışıkları artık görünmüyordu. Telefon sinyalleri kesilmişti, telefonda tek kullanabildiğimiz uygulama Navionics’ti. Etraf zifiri karanlık, Kızıldeniz’in ortasında, üç denizci, Süveyş’e doğru, kötü havaya rağmen ilerlemeye çalışıyorduk. Tam karşıdan aldığımız kötü hava hızımızı üç knot’lara kadar düşürmüştü. Dalgaların şiddetinden dolayı otopilotu da kullanamıyor, üçer saatlik vardiyalarla dümen tutuyorduk. Dümene geçen, dalgaların serptiği tuzlu suyla ıslanırken, zifiri karanlıkta rotayı doğru hat üzerinde tutmaya çalışıyordu. Dümende olmayanlar ise dalgaların indirdiği sert darbelerden dolayı uyuyamıyordu. Sık sık motorları kontrol ediyor, motorların bulunduğu bölmelerdeki yan fiberlerin dalga darbeleriyle esneme yaptığını gördükçe çatlamasından korktuğum için, el feneriyle orta boşluğa bakan iç pencerelerden sızıntı veya gövdede çatlama var mı diye sürekli kontrol ediyordum.
Cidde’den çıkalı üç gün olmuştu ve hava aynı sertliğiyle devam ediyordu. Hepimiz öylesine yorulmuştuk ki, ilk başlardaki neşemizden eser kalmamıştı. İnternet olmadığı için bu kötü hava daha ne kadar devam edecek bilmiyorduk. Cidde’de en son hava durumunu ekran kaydı aldığımda dördüncü gün havanın düştüğünü gösteriyordu ama sahada durum aynı değildi. Motorlar arıza yapsa geri dönüp yelken açarak bir şekilde güvenli bir yere tekneyi sokabilirdik fakat gövdede çatlak veya kırılma olması bizim için felaketle sonuçlanırdı. Karayla iletişime geçecek bir cihazımızın olmaması da ayrı bir konuydu.
Katar-İstanbul katamaran transferinin son bölümünü Mayıs 2024 sayımızda okuyabilirsiniz.