İstanbul’da yaşanan değişim adım adım Kınalıada’yı da etkisi altına alsa da, orada hâlâ eski kültürlerini ve alışkanlıklarını yaşamaya, yaşatmaya çalışan birileri var.
Yazı: Ali Çiçekli Fotoğraflar: Kadir Pirasoğlu
Deniz ve doğa aşığı bir anne babanın çocuğu olarak büyüdüm adını kum taşı uçurumlarının kızılımtrak renginden alan Kınalıada’da. Birçok tarihi olaya sahne olan Bizans’ın sürgün yeri olarak anılan ada sokaklarında çocukluğum ve gençliğim geçti. Eskiden İstanbul’un nüfusu ne bu kadar fazlaydı ne de ada bu kadar kalabalık. Baharın gelmesiyle adanın begonvillerle süslü sakin sokaklarında koşturmaya başlardık. Hep denizle iç içe büyüdüm burada. Ada sakinleri olan balıkçılar ve esnaflardan çok şey öğrendim hayat adına.
Denize ilgim büyüktü. Sulu lombardini motora sahip, beni asla yolda bırakmayan ve az mazot yakan altı metrelik bir kayık almıştı edebiyat öğretmeni olan babam bana. İlk kayığımın ismi Ermenice hem Kınalıada hem de birinci anlamına gelen Proti’ydi. İsmini babamın koyduğu kayığımı çok severdim. Kayığım olduktan sonra adadaki balıkçılarla konuşarak ve gözlemleyerek denize ne zaman çıkıldığını, nereye ağ atıldığını öğrendim onlardan. Denizle ilgili yeni şeyler öğrendikçe ve kültürünü içselleştirdikçe daha çok sevdim. Yıllar her şeyi olduğu gibi adayı da çok değiştirdi. Ada yerlisi birçok kişi adayı terk ederken kalanlar hâlâ eski kültürlerini, alışkanlıklarını yeni dünya düzenine adapte ederek yaşatmaya çalışıyor. Artık çocuklukta olduğu gibi işim nedeniyle adada sürekli duramasam da sıklıkla gidiyor, yelkenli teknemle çocukluğumdan beri çıktığım denize açılıyor, ağaçlarla dolu sokaklarda yürüyor ve dostlarımla zaman geçiriyorum. Size bu yazımda ada yerlisi olan dostlarımı tanıtmak ve Kınalıada, ada kültürü, günümüzde adadaki yaşam hakkında bilgiler vermek istiyorum.