Cahit Üren demek Türkiye Açıkdeniz Yarış Kulübü demek. Türkiye Açıkdeniz Yarış Kulubü de Cahit Üren demek. Dile kolay 35 yıldır Üren’in gönlü bu kulüpte. Türkiye’de yat yarışçılığının gelişmesinde önemli bir rolü olan Üren’le 35 yıla beraber baktık.
YAZI: Selcen Tanınmış
Cahit Üren, büyük bir kısmı denizci olan bir aileden geliyor. Ailesi için bir erkek çocuğunun denizci olmama ihtimali neredeyse yok. Çok sayıda deniz subayı olan ailede bu bir gelenek adeta. Daha çocukken onları dinleye dinleye büyüdüklerinden olsa gerek denizcilik içlerine işlemiş. Cahit Üren ve abisi için de Deniz Lisesi’ne giriş işte bu hikayelerle yol buluyor. Üren, 1957’de girdiği Denizcilik Lisesi’nden 1965’te donanmaya çıkıyor.
“Çeşitli muhriplerde, çok iyi bir gemi olan Mareşal Fevzi Çakmak gemisinde çalıştım. Bir amfibik tatbikata Genel Kurmay Başkanı geliyordu, bizi de geçici göreve çağırdılar. Brifinge, muhripçiliğin vermiş olduğu alışkanlıkla haritalarım ve tatbikat emirlerimle birlikte gidince komodor beni pek beğenip çıkarma gemilerine aldı. Bir sene daha ekstradan Mersin’de kaldım sonra hücumbotlara tayin oldum. Hayatımın büyük bir kısmı hücumbotlarda geçti… Ayrılmak aklımda hiç yoktu ama bazen böyle şeyler olabiliyor.”
Cahit Üren, 43 yaşında Deniz Kuvvetleri’nden ayrılıyor. Hemen iki sivil teklifle karşı karşıya kalıyor ve genel müdür olarak yeni hayatına adım atıyor. Askeriyeden çıkıp özel sektöre geçmek kolay değil. “Zordu” diyor Üren, “Deniz Kuvvetleri’nin farklı bir yapısı vardı. Özel sektörse çok daha farklıydı…”
TAYK’A İLK ADIM
Özel sektöre alışmaya çalıştığı dönemde, Ertan Balin ve Tankut Antikacıoğlu ile birlikte Donanma Vakfı’nın düzenlediği “Türk Donanma Vakfı Kupası Çakabey Yarışı” için İzmir’e gidiyorlar. Yarışın basın toplantısında, Balin ve Antikacıoğlu Cahit Üren’i “Türkiye Açıkdeniz Yarış Kulübü’nün Genel Müdürü” olarak lanse ediyor. “Bir emrivaki yaptılar, o sırada başka bir yerde çalıştığım için de durumdan çok utandım” diye anlatıyor Üren o günkü duygularını.
Neyse ki Ertan Balin ve Tankut Antikacıoğlu dönüş yolunda Cahit Üren’i ikna ediyor ve 1 Temmuz 1985’te Üren, Açıkdeniz Yarış Kulübü’nün Valikonağı Caddesi’ndeki ofisinde işe başlıyor. Ve anons edildiği o geceden bugüne tam 35 yıldır da görevini hiç bırakmadan, aynı heyecanla sürdürüyor. Onu TAYK’deki görevine sürükleyen tutku deniz. Çocukluğundan itibaren ömrünün büyük kısmı denizde geçen Üren parçası haline geldiği denizden kopamıyor ve işe başladığı ilk dönemde yedi ay maaş almadan çalıştığı kulübe gönlünü koyuyor.
HERKESİN CAHİT ABİSİ
Özel sektördeki işine devam etseydi getirileri çok farklı olacaktı belki ama bugün yaptığı işte aldığı hazzı o zaman da yine gözlerinde görebilir miydik bilmiyorum. 35 yıl uzun bir süre… İnsan aynı işte bu kadar yıl çalışmaktan hiç sıkılmaz mı diye geçiyor aklımdan, cevap geliyor: “Bana verilen görevi hep layıkıyla yapmaya çalıştım. Babamı 52 yaşında kaybettim. Askeri okulda olduğum için onunla çok fazla zaman geçiremedim ama bir sözü vardı. ‘Hep dürüst olun, insanları sevin ve vefalı olun.’ Vefalı olmak önemli bir insan hasletidir. Sizin yüzünüzden kimse mutazarrır olmasın derdi. 35 senede sıkılmadım mı? Sonuçta insan-yoğun bir işle uğraşıyoruz, birkaç defa bu düşünceyi hatırlatacak düzeyde üzüldü ama sonuçta her defasında aklım galip geldi.” Verdiği kararın doğruluğunu bugün herkesin “Cahit abi”si olmasından anlıyoruz. İnandığı bir yolda, işini doğru yaparak yürüyen Üren, kuruluşlarında emeği olan Marmaris, Bodrum ve Göcek kulüplerinin de üyesi. Türkiye’de yelken yarışçılığının gelişmesinde emeği olan tüm kulüplere üye olunması gerektiğini düşünüyor.
Cahit Üren’in ofisine giden herkesin bildiği iki taş var… Biri sivri kenarlı bir kaya parçası, diğeri sivrilikleri gitmiş benzer bir kaya parçası… “Ben denizin kara taşını alıp yuvarlata yuvarlata deniz taşı haline getirdiğini bilirim” diyor ve ekliyor Cahit Üren: “Bir insan kin, nefret, kıskançlık gibi hislere sahip olmalı ama deniz bu duygulardaki fazlalıkları törpüleyerek tüm dünyada insanı insan yapıyor.”
TÜRKİYE’DE YELKEN YARIŞÇILIĞI
Dünden bugüne yelken yarışçılığı adına Türkiye’de neler değişti?
Biz bu işe 1985 senesinde ilk başladığımızda Türkiye’de The International Offshore Rule (IOR) yarış sistemi vardı. Yedi tane IOR, iki tane de gezi yatı olmak üzere toplam dokuz tane tekne yarışlara katılıyordu. Fakat üç tekne aşağısında yarış yapılamadığı için Hayri Adanalı’ya teknesi Naz için kayıt vermesini rica ederdik. Oysa ki limanları aradığımda Hopa’dan İskenderun’a sportif amaçlı suya inen yaklaşık 19 bin tekne olduğunu öğrendim. Bu kadar tekne olmasına rağmen dokuz tekneyle yarışmak, Türkiye gibi denizlerle çevrili bir ülke için üzücü bir durumdu. İletişim kanalları o zama kısıtlıydı, bir sulu tekstil makinasıyla broşür bastırdım. Tuzla’dan Boğaz’a yaklaşık 200 tekneye bu bastırdığımız broşürleri bıraktım. O zaman Üçgen Rota, Marmara Kupası ve Türk Donanma Vakfı Kupası olmak üzere üç yarışımız vardı. Yaptığımız çalışmalar sonrasında 3 Eylül 1988 günü yaptığımız üçgen rota yarışına 33 tekne kayıt verdi.
Türkiye’deki yelken kulüplerinin gelişimi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Türkiye’de yaklaşık 40 tane yelken kulübü var. Fransa’da 4 bin yelken kulübü var mesela… Bizim de bu sayıyı artırmamız ve herkesin kendi yarışını, kimsenin yarışını engellemeden ve gözetmeden düzenlemesi gerekiyor. Almanya’nın güneyinde Friedrichshafen şehrinde Marmara Denizi büyüklüğünde Bodensee adında bir göl var. Sadece Almanya kesiminde 600’ün üzerinde yelken kulübü olduğunu duyduğumda hayrete düşmüştüm. Hepsi yan yana dizilmişti ve her biri istediği yarışı düzenlerdi. Herkes kimin organizasyonu güzelse tercihini ona göre yapar ve katılım gösterir, kimse de karışmazdı. Sanırım öncelikle bu düşünce olgunluğuna erişmemiz gerekiyor.
Cahit Üren röportajı Mart 2019 tarihli, 136 sayılı dergimizde yayınlanmıştır.