“Yelkencilerimiz doğadan çok birbirlerine karşı hırs ve egolarını zorladıkları kısa parkurlu yarışların enerjisini açıkdenizin zorlu koşullarına yansıtma zamanı gelmedi mi?”
İngiltere’de hak kazandığı RYA eğitmenliği ardından Marmaris ve Göcek’te yelken eğitimleri veren ve yazılarıyla 2019’da Motor Boat& Yachting ailesine katılan Nihan Özyıldırım’ın bu ayki yazısını okurken takılıp kaldığım bu cümle KÜDENFOR direktörü Amiral Cem Gürdeniz’e ait. Özyıldırım bu yerinde sorunun önemini, yarışçılığın yelkenciliğe kattıklarını “İğnecikten Apaza” köşesinde anlatıyor. Ben de sorunun altını biraz daha çizmek, son günlerin gündemi açıkdeniz yelkenciliğimize (aslında denizciliğimize) bakmak istiyorum.
Sizce, yarışçılığı bir kenara bırakalım, ne kadar açıkdeniz denizcisiyiz?
İki aydır yoğun bir Boat Show gündemimiz var. Prömiyerleri yapılan tekneler, yüksek motor güçlerine sahip RIB’ler, uzak denizlere gitmek için bekleyen yelkenliler fuarlarda sahibini arıyor. Bugün dünyada olan neredeyse tüm tekne modellerine ulaşma imkanımız var. Ama çoğu tekne, sahibine ulaştıktan sonra marinadan çıkmıyor, çıksa da bizim kıyılarımızdan çok da uzaklaşamıyor.
Neden? Çünkü tekne sahibi yeterince bilmiyor, öğrenmeye çalışmıyor, idare etmeyi seviyor.
Haksızlık yapmayalım, buna bir etken de bulunduğumuz coğrafya. Şartlar o kadar güzel ki tatlı su denizciliği bize yetiyor.
Fakat şimdi değişim zamanı.
Serdar Bapoğlu’nun sitesi Türksail’de yazdığı yazılarla gündeme gelen ve Amiral Cem Gürdeniz’in gazetedeki köşesine taşımasıyla dikkat çeken açıkdeniz çağrısı yavaş yavaş şekillenmeye başlıyor. 2020’de iki tane açıkdeniz yarışımız olacak gibi duruyor. Biri yaklaşık 260 deniz miliyle Loryma Kupası diğeri ise 800 deniz miliyle Mavi Vatan 800.
Son 10 yılda artan yelken yarışlarının denizciliğe ve sektöre önemli bir katkısı olmuştu. Bu uzun rotalar da denizciliğimize seviye atlatacak ve dergide sık sık yer verdiğimiz okyanus geçişlerine inanıyorum ki önümüzdeki 10 yılda daha çok Türk tekne talip olacak.
Tekneli ve seyirli günler dilerim!