Karanlık gökyüzü, ipleri hızla çekilen dev bir perde gibi dalgalanıyor ve yeşil Kuzey Işıkları sahne alıyor. Geniş yaylar halinde titreyerek alevleniyor, parlıyor, dalgalanıyor, soluklaşıyorlar… Derken başka bir yerden nabız gibi atarak göğün kubbesine doğru fışkırıyor, sonra alevleniyorlar. Tabiat Ana’nın ilahî sanat gösterisi…
Yazı: Yılmaz Bayazıtoğlu – ybayazitoglu.mby@gmail.com Fotoğraflar: Belma Bayazıtoğlu
Bitmek bilmeyen Grönland masalının devamını dinlemek için üç yıl beklememiz gerekiyor. Kuzey Kutup Çemberi’nin hemen kuzeyinde yer alan Kangerlussuaq Havaalanı’na doğru alçalırken altımızda Grönlandlıların Büyük Buzul dedikleri buzörtüsünün sonsuz ve ıssız ışıltısı göz alıyor.
Adanın diğer yerlerine göre hem daha ılık hem de Kuzey Amerika’yla Avrupa arasında yakıt ikmaline uygun orta nokta olduğundan II. Paylaşım Savaşı sırasında ABD’liler tarafından inşa edilen havaalanına iniyoruz. Büyük uçakların kullanabildiği adadaki uluslararası tek havaalanı.
İlk gelişimizde olduğu gibi uçağın kapısı açıldığında bizi karşılayacağını sandığımız Soğuk ortalarda yok. Merdivenlerden inerken 15oC’lik ılık hava yüzüme çarpınca nedenini anlıyorum. Gemiye binmek üzere limana giderken Grönland’da görmeye pek alışkın olmadığımız yeşil çayırlar şaşırtıyor. Yerel rehber yaz aylarında taze çayırların tadına bakmak isteyen çok sayıda rengeyiğinin bölgeye geldiğini söylüyor. O zaman avcılar da burada kamp kurarmış. Avladıkları geyikleri bir yandan yer, bir yandan da kış için kuruturlarmış.
Rehberimiz adadaki yaklaşık 58 bin kişinin yüzde 90’ının batı kıyısında yaşadığını söylüyor. Doğu kıyısındaysa kutuptan gelen güçlü akıntının taşıdığı buz kütlelerinin gemi ulaşımını zorlaştırması yüzünden az sayıda insan yaşıyormuş.
Rehber, “Üzerinde ilerlediğimiz karayoluna bakıp da her yere yol olduğunu sanmayın,” diyor. Grönland’da toplam uzunluğu sadece 150 km olan karayolunun 40 km’si Kangerlussuaq’taymış. Buradakini de bir zamanlar araçlarını buzörtüsünün zor koşullarında denemek isteyen bir Alman üretici yaptırmış. 500 kişinin yaşadığı kent 120 mil uzunluğundaki Kangerlussuaq Fiyordu’nun dibinde, 3 milyar yıllık kayaların arasında küçücük… Yarım saat sonra kutup koşullarında sefer yapabilecek şekilde hazırlanmış yolcu gemimizle buluşuyoruz.
Erken yenen akşam yemeğinin ardından gemi fiyordun koyu derinliğinden açıkdenize doğru ilerlerken güvertede Grönland’ı tekrar görebilmenin tadını çıkarıyoruz. Günbatımına yakın hava soğuyunca beklediğim sesi duyuyorum; eski dost Soğuk. Nefesiyle ürperiyorum ama istediği kadar üşütebilir, titretebilir, dondurabilir… Yeter ki anlatsın bize dünyanın tepesindeki adayı, Grönland’ı.
Soğuk, biraz da meraklı gözlerle çoğu insana göre itici bile olan kaya, kar, buz ve etrafı fırtınalı denizlerle kaplı Grönland’a bir kez daha neden geldiğimizi soruyor. Bir çırpıda buzdan heykelleri, sarayları, nehirleri, çölleri; buzdan arta kalan yerlerde bulabildiği bir avuç bile sayılmayacak toprağa tutunmaya çalışan bitkileri; onlarla ve birbirleriyle beslenmeye çalışan az sayıda hayvanla dünyanın en zor koşullarında yaşamlarını sürdürme konusunda belki de yeryüzünün en başarılı ‘İnsanlar’ını sayıyorum. Daha ne olsun?..
Dünyanın Tepesindeki Ada yazı dizinin dördüncü bölümünü Haziran 2020 sayımızda okuyabilirsiniz.