Oya ve Atacan Ergeneci çifti, önceleri sadece hayalini kurdukları, zamanla gerçeğe dönüştürdükleri dünya turlarına 2015 yılından beri devam ediyorlar. Hayallerine ulaştıkları, farklı denizler görüp okyanuslar aştıkları bu seyahatlerinde bir de Koronavirüs salgını sebebiyle evlerinden 17 bin km uzakta, Fransız Polinezyası’nda karantinaya yakalanmışlar. Denize aşık bu çiftin dünya turlarını ve karantina sürecini Oya Ergeneci ile konuştuk.
Oya ve Atacan Ergeneci, Ankaralı kaptanlar. Oya Ergeneci, “Denize hasret bu kentte en taze balık yenir, en çok amatör kaptan inadına bu kentten çıkar” diyerek başlıyor okyanuslara kavuştukları serüvenlerini anlatmaya. En yakın arkadaşım dediği eşini, “hayalleri gerçeğe dönüştüren, sınır tanımaz tılsımlı bir yapısı var. Dışarıdan bakan tam bir kara adamı der ancak bence doğuştan denizci” diyerek tanımlarken, denize daha fazla zaman ayırabilmek için Hacettepe Fizik Mühendisliği görevinden emekli olan kendisini de “tarif edilmez heyecanım, mavi tutkum, sanki her seferi ilk kez yaşıyormuşum gibi amatörlüğüm, sanıyorum bu hikâyenin yürütücü gücü oldu” diyerek anlatıyor. Doktor olan Atacan Ergeneci’nin tekneyi küçük çaplı operasyon yapacak şekilde hazırlaması eşine güven vermiş ve şu anda yayıncılık yapmasına, işlerini tekneden yürütebilmesine olanak sağlamış.
90’lı yılların ortalarında, oğulları Mert daha üç yaşındayken Atacan Ergeneci ağır bir rahatsızlık geçirmiş. Hastalık günlerinde yeşermiş denize dair hayalleri. O günleri; “Yaşam, görebilene, değerlendirene kendi mucizelerini sunuyor. Bizim ilk esaslı maceramız buydu. Sıkıntılı bir süreçti. Atacan inadı ve gücüyle, bense tüm tutkumla ellerimizi bırakmadık. Yapıştık hayata. Hiç umutsuzluğa yer vermedik. Beton rengi hastane odasında başladık mavi mavi hayaller kurmaya. Sıkıntılı günleri geride bıraktığımızda da yaşamın, anın tadına daha iyi varabildik sanırım.” sözleriyle anlatıyor Oya Ergeneci.
Öncesinde tekne tecrübesi olmayan çift, Nietzsche’nin “Sizi öldürmeyen acı güçlendirir” öğretisini yaşam mottoları edinmişler. Sonrasında 2000’li yıllarda Fethiye’de yaptıkları mavi yolculuklarla şekillenen ‘masum rüyaları’, ehliyetlerini alıp yelkenlilerle tanışmalarıyla devam etmiş. Kiraladıkları değişik boydaki teknelerle Ege, Akdeniz, Yunan Adaları’nı gezip tecrübe kazanmaya çalışmışlar. Gidebildikleri yurt içi – yurt dışı tekne fuarlarıyla takip ettikleri tekne dergileri, denizcilik kitaplarıyla da tekne sahibi olma fikrini giderek benimsemişler.
“Gri Ankara kışlarında uzak uzak hayaller kurduk, hayallerde onlarca kez dünyayı turladık. Evimizin her yerinde oradan buradan topladığımız midye kabukları, deniz taşları bize tanıklık etti. Bunlar olurken zaman geçiyor, hayat kendi döngüsünde akışına devam ediyordu.”
Okyanusta karantina yazısının devamını Temmuz 2020 sayımızda okuyabilirsiniz.