Eylül yazımda biraz çıtlatmıştım… Dergimiz, aramıza katılan yeni denizci dostlarımızla büyük bir aile olmaya devam ediyor. Şehir hayatının baskısı yaşadığımız olağanüstü süreçte kendini daha da çok belli etti. Evlere kapandığımız karantina günlerinde bir avuç yeşilin, mavinin nefes almak kadar hayati olduğunu anladık. Kanımca bu dönemde hayatını değiştiren ya da değiştirmek üzere adımlar atan çok sayıda insan oldu. Özellikle de büyük şehir ve kurumsal hayat içinde olanlar. Mavi hayata, denize adım atmak isteyen ama işe nereden başlayacağını bilmeyen o kadar çok insan var ki… Onlar için en önemli şey başkalarının geçtiği yolları görmek, izlemek, okumak ve hayal kurmak.
İşte bizim gibi yayınların bir amacı da bu hayallere giden yolları açmak… Tekne testleri, teknoloji dünyasından haberler, yaşam öyküleri, yarışlar, sualtı -su üstü dünyası, geziler, söyleşiler… Hepsi de deniz yaşamıyla aramızda birer köprü. Köprüyü geçmek içinse hikayelere ihtiyacımız var. Güçlü, tutkulu ve cesur…
İşte onlardan ikisi bu aydan itibaren dergimizde….
Oya ve Atacan Ergeneci çifti, 2015 yılından beri devam ettikleri dünya seyahatlerini bu aydan itibaren okurlarımız için yazmaya başlıyorlar. Oğulları Mert’le birlikte gittikleri İsveç gezisinden tekne sipariş ederek dönen ve bu ani (ama hayalleri önceden kurulan) kararla kendilerini bir anda Okyanus Cumhuriyeti’nde bulan Ergeneci ailesinin deneyimleri ‘Okyanus Göçebeleri’ sayfalarımızda. (sayfa 46)
“Bizimki büyükşehirde yaşayan, tüm gününü ofiste çalışıp geçirirken özgürlüğü arayan ve bunu yelkenli teknelerinde bulan iki kişinin sade öyküsü” diye özetliyor hikayelerini Nazlı Özsöz. ‘Denizci Olmak’ yazı dizisinde, yelkenle tanışmaları, tekne seçimleri, seyir hikayeleri, teknede annelik gibi deneyimlerini paylaşırken yeni başlayacaklara da rehber olacak tavsiyeler verecekler. (sayfa 98)
Sadun Boro nasıl bugün denizde olan birçok isme ilham olduysa, onlar da başkalarına ilham olacaklar…Böyle böyle çoğalacağız.
İyi okumalar, iyi seyirler.