Hayatta olduğu gibi yelken yaparken de konfor alanınızdan çıkıp istekleriniz ve hedefleriniz doğrultusunda kendinizi zorladığınızda beceri ve başarıya mutlaka ulaşırsınız.
Yazı: Nihan Özyıldırım – nihanozyildirim@gmail.com
İngiltere’nin liman şehri Medway’den yelken eğitimine çıkalı iki-üç gün olmuştu. Yaz mevsimi olmasına rağmen sürekli yağmur yağıyor, rüzgârsa beş boforun altına pek düşmüyordu. Coastal Skipper lisansı almak için oradaydım ve teknedeki tek kadındım. Diğer kursiyerler başlangıç seviyesinde oldukları için navigasyon konusuna dahil olmuyorlardı. Teknede GPS, eğitim dolayısıyla çalıştırılmadığından rota planını haritalar üzerinde çalışarak yapıyor ve o anki dümenciyi tutacağı rota konusunda yönlendiriyordum. Gündüzleri gelgit yüzünden her an değişen görsel tablo, bir başka deyişle bir süre önce suyla örtülü bölgenin bir zaman sonra karaya dönüşmesi yön tayininde beni oldukça zorlarken geceleri referans aldığım çakarlar arkalarındaki yüzlerce ışık hüzmesine karışıyor ve tüm rota planımı altüst ediyordu. Tüm bu şartlar altında teknede bir yukarı, bir aşağı gidip gelirken havuzluktaki deniz tutmuş ekibin canlanmasını bekliyordum ki tramola veya kavançaları sağlıklı şekilde atabilelim
Bu sırada nehir ve kanallarda gittiğimizi, akıntıyla baş ettiğimizi ve her an yelken yaptığımızı da eklemeliyim. Dahası gelgitten dolayı suyun alçalmasıyla karaya oturmamak gerektiğini de… Tam bir meydan okuma ve mücadele hali değil mi sizce de? Sonuç olarak ‘iyi bir denizci, her şartta teknesini limana ulaştırmalıdır’ diyelim. Tüm bunlar olurken iki defa dünya turu yapmış, aksanını anlamakta zorluk çektiğim Avustralyalı eğitmenimiz ne yapıyordu dersiniz? Bir yandan beni izliyor diğer yandan da ıslık çalıp şarkı söylüyordu. Ona havuzluktaki diğer ekip elemanlarının durumunu sorunca endişelenmemem gerektiğini, bir süre sonra kendilerine geleceklerini söyledi. Öyle de oldu.
Bir ara kendisinden telefonumu şarj etmek için çakmak şarj istediğimde bana o anda veremeyeceğini, telefonla işimin olmayacağını ve o şartlardaki görevimin navigasyon yapmak olduğunu söyledi. İki gündür üzerim ıslak ve sürekli mücadele içinde olduğumdan bu cevap karşısında kendimi ne kadar kötü hissettiğimi anlatamam. Kamaraya gittim ve 1-2 dakika düşündüm. Ya ondan en yakın ve uygun yerde beni göndermesini isteyecek ya da bu eğitimi başarıyla tamamlamaya çalışacaktım. İkincisini tercih ettiğim için mutluyum.
ZOR ŞARTLARA UYUM
Bugün farkında olduğum gerçek şu ki konfor alanınızdan çıkıp kendinizi zorlamadığınız hiçbir durum size beceri kazandırmıyor. İngiltere’deki şartların bizdekilere göre daha sert olduğunun farkında olmakla birlikte asıl vurgulamak istediğim, orada karşılaştığım eğitmenlerin size bu zorluklarla mücadele etme şansını tanımasıydı. Sadece tehlike ve aciliyet öngördükleri durumda size müdahale ediyorlar. Aksi takdirde kararlarınızı uygulamanızı sağlıyorlar. Teorik alt yapınız olduğunu düşünerek konu anlatmaya çok zaman harcamadan yapabilirliğinizi pratikte geliştirmenize odaklanıyorlar. Bunun çok önemli olduğunu şu anda bir eğitmen gözüyle anlayabiliyorum.
Sonuç olarak o haftaki eğitimim bittiğinde kendimi çok iyi hissediyordum. Olması gerekenler olmuş ve ben çok verimli bir haftayı geride bırakmıştım. Bir önceki yazımda bahsettiğim üç önceliği hatırlatacak olursam; tüm o zor şartlara rağmen kendimi hep güvende hissetmiş, çok şey öğrenmiş ve her şeye rağmen eğlenmiştim. Olması gereken de buydu.
Rüzgârınız kolayınıza olsun…
* Bu yazı Ekim 2019, 143. sayımızda yer almıştır. Nihan Özyıldırım‘ın diğer yazılara ulaşmak için tıklayınız.