Aile boyu dünya turu

Aile boyu dünya turu

Dünya turu yapmak Haluk Karamanoğlu ’nun hayaliydi. Bu hayalini de eşi ve iki çocuğuyla gerçekleştirdi. Yola çıktıklarında oğulları Derin 4 yaşında, kızları Deniz ise 13 aylıktı. Haluk Bey’in dünya denizlerindeki serüveni ise beş yıl sürdü.

YAZI: Kıvanç Özdal FOTOĞRAFLAR: Atalay Özocak (Motor Boat & Yachting arşivi – 2008 )

Marmaris’ten Karacasöğüt’e doğru yola çıkıyoruz. Haluk Karamanoğlu ’yla buluşacağız. Bize yelkenlisi Deriska ve ailesiyle yaptığı dünya turunu anlatacak. Gökova Yelken Kulübü’nde bizi bekliyor. GYK, Marmaris’in biraz dışındaki Karaca Köyü’ne yakın. Marmaris’ten çıkıp 10 dakika kadar yol aldıktan sonra Karaca Köyü sapağına dönüyoruz. İnce ince yağmur çiseliyor. Çam ormanlarının içinde yol alıyoruz. Günlerdir yağmur yağıyor. Bozuk yolda su birikintileri oluşmuş. Karaca Köyü’nü geçiyoruz. Köy ıslak ağaç ve toprak kokuyor. Köyden geçip denize yöneliyoruz. İleride eski tahta iskelenin üstünde balık tutan birkaç kişi var.

Gökova Yelken Kulübü’nün tabelaları da olmasa burayı bulmak neredeyse olanaksız. Bulunduğu koya geldiğimizde bir kaç yelken direği ve taş bir binanın çatısı dışında, hiçbir şey görünmüyor. Kulübe yaklaştıkça yazın öğrencilerin kaldığı barakalar, karaya çekilmiş optimistler kendilerini gösteriyor. Arabanın motorunu susturunca, nasıl bir sessizliğin içine düştüğümüzü daha iyi anlıyoruz. Ortalık süt liman…

Taş binaya giriyoruz. Haluk Bey ve eşi Christina Hanım zaten bizi bekliyorlardı. Haluk Bey’le yazları misafirhane olarak kullanılan yapının holünde karşılıklı oturuyoruz. Christina Hanım, çayın yanında yaptığı kekten ikram ediyor.

“Buranın ne kadar güzel olduğu”yla başlıyoruz konuşmaya. Haluk Bey, arada bir İstanbul’a işleri için gitmek zorunda kalsa da yılın 12 ayını eşiyle birlikte burada, Karacasöğüt’te geçiriyor.
93’te dünya turunu tamamladıktan sonra gelip buraya yerleşmişler. Zaten daha 1988’te dünya turuna çıkarken İstanbul’u da gözden çıkarmışlar. Haluk Karamanoğlu aslen İstanbullu. Bebekli. Çocukluğu Boğaz’da ayna kıç bir kayık üstünde balık tutarak geçmiş; “Sonra babam 16 metrelik bir tırhandil yaptırdı. İlk kez yelkenle böyle tanıştım. Tabii bir tırhandil ne kadar yelkenliyse biz de o kadar yelkenle tanıştık. Direği masif sidikli çamdandı. Üç kere direk kırdık. Ama o tırhandille bayağı dolaşmıştım. Ege’ye Akdeniz’e kadar indim.”

Haluk Karamanoğlu, 20 yaşındayken babasını kaybetmiş, hemen ertesi yıl da annesini… “Ailenizi kaybedince işler üstünüze kalıyor. İlgilenmeniz gereken bir sürü şey oluyor. Her istediğinizi yapamıyorsunuz.” Haluk Bey, anlattığı nedenden ötürü bir süre karaya bağlanmış. Fakat bu sıralar hep kitaplarda okuduğu dünya turunun hayalini kuruyormuş. “Sadun Abi’nin zehrinden de nasibimizi almıştık. Sürekli hayal kurardım. Ancak evlendikten sonra bu hayalimi gerçekleştirdim.”

Christina Hanım, Haluk Karamanoğlu ’yla evlenip İstanbul’da yaşamaya başlar; “Önce Haluk’la tanıştım, İstanbul’a yerleştim sonra denizle tanıştım. Şimdi fark ediyorum ki Haluk’la tanıştığım zaman hayatımın üç aşkıyla tanışmışım; eşim, Türkiye ve deniz.”

Karamanoğlu çiftinin erkek çocukları ve ilk miçoları Derin dünyaya geldikten sonra Haluk Bey, bir tekne almaya karar vermiş. “Deriska’yı dünya turu için aldım”. Tekne, adını aile üyelerinin isimlerinden alıyor. Derin ile Deniz’in “de”si, Chris’in “ris”i ve karamanoğlu’nun “ka”sı…

Haluk Karamanoğlu'nun teknesi Deriska
Haluk Karamanoğlu’nun teknesi Deriska…

“Yaklaşık beş sene boyunca araştırmam sürdü. Sonunda bu teknede karar kıldım. İsveç yapımı bir tekne. ‘Full keel’, 15 metre uzunluğunda ve ketch armalı. Sekiz ton salma ağırlığı var. Bu da üçte birden daha fazla bir salma ağırlığı oranına sahip demek. Tekneyi İngiltere’den teslim alacaktık. Ama İsveç’ten İngiltere’ye kadar da misafir olarak teknedeydik. Southampton’da bir kış teknede kaldık. Teknenin bütün aksesuarlarını ben kendim taktım. Su yapıcısından jeneratörüne kadar… Yolda bir sorun çıktığında halledebileyim diye.”

Haluk Karamanoğlu Deriska’yı İstanbul’a getirdikten sonra eşiyle birlikte daha çok teknede yaşıyorlarmış. Bu arada ikinci çocukları Deniz dünyaya gelmiş. Denizin yaşını doldurmasını sabırsızlıkla bekledikten sonra 1988 yılında Haluk Bey, yanında eşi, biri dört diğeri bir yaşında iki çocuğu olduğu halde Bebek’ten demir alıp okyanuslara doğru yola çıkar.

“Denizle uğraşmak için insanın bir takım şeylerden vazgeçmesi gerekiyor. Mesela para kazanma hırsından. Birçok zengin insan daha çok para kazanmak için uğraşıyor. Hayatlarını para kazanmak için harcıyorlar. Yaşlandıklarında da kazandıklarını doktorlara veriyorlar.”

VE OKYANUSLAR

“Bebek’ten yola çıktık. Klasik rota… Önce Akdeniz’den çıktık. Madeira Adaları… Oradan aşağı Kanarya Adaları’na indik. Sonra doğruca karşıya geçtik. Barbados’a. Aşağı inip Trinidad’ı dolaştık. Bahamalar’a çıktık. Oradan kışı geçirmek için Florida’ya gittik. Yola çıktıktan sonraki ilk kasırga mevsimini Florida’da geçirdik. Deriska’yı karaya çektik bakımını yaptık. ABD’nin iç taraflarını dolaştık.”

Şubat ayında tekrar denize açılıp Panama’yı geçtikten sonra Deriska doğruca Galapagoslar’a yönelmiş. Geçerken Galapagos Adaları’ndaki Postane Koyu’na uğramışlar; “Postane Koyu’nun adı balina avcıları zamanından geliyor. Eskiden balıkçılar bu fıçıyı haberleşmek için kullanırlarmış. Buradan geçerken geride bıraktıklarına mektup bırakır, gidecekleri yöne gitmesi gereken mektupları alırlarmış. Şimdi de bu gelenek devam ediyor. Oradan geçen yatçılar buradan mektup atıyorlar. Dünya turundan önce Sadun Abi’yle (Sadun Boro) tanışmıyorduk. Ona Postane Koyu’ndan bir mektup attık. Bir de hatıra olsun diye kendimize. Bizimki hiç ulaşmadı. Sadun Abi’ninki 10 gün içinde ona ulaşmış. Sormuş soruşturmuş, ‘kimdir nedir?’ diye… Sonra onun mektubu bizi Tahiti’de buldu. ‘Neden ona söylemeden gittik’ diye gayet okkalı, kalaylı bir mektup aldık kendisinden.”

haluk-karamanoglu
Haluk Karamanoğlu

Daha sonra Deriska, Markiz Adaları’na doğru yönelmiş. Bu rota, dünya turlarının da en uzun geçişi olmuş. “3070 deniz mili. En uzun geçişimizdi. 17 gün 17 saat sürdü. Orada adaları dolaştık. Markizler’den sonra dünyanın en güzel yerlerinden biri olan Tuamotu Atolleri’ni dolaştık. Sonra Sosyete Adaları; Tahiti’ye geçtik. Ardından Tonga ve Fiji. Normalde Fiji’den sonra Torres Boğası’na çıkılır. Ama biz güneyde dolaşmaya devam ettik. Fiji’den Yeni Zelanda’ya gittik. Auckland’ta Deriska’yı kışlık bakım için karaya çektik.”

Haluk Karamanoğlu beş sene süren dünya turunda çok farklı doğal ve coğrafi güzellikler görmüş. Ama onun için Yeni Zelanda çok özel bir yer. “Mükemmel bir ülke. Tabii ki güzellik anlayışı izafidir. Herkes için farklıdır. Bir yere gidersiniz, oranın ağaçları, denizi güzeldir. Bir başka yerin görülecek başka güzellikleri vardır. Bir de bunların toplamı vardır. İşte Yeni Zelanda böyle bir yer. Orada yaşayan insanlar davranışlarıyla size insan olduğunuzu hissettiriyor.”

Karamanoğlu ve ailesi sezonu çevre adaları dolaşarak geçirmişler. Yeni Kaledonya, Vanuatu ve Solomon Adaları’nın ardından Avustralya’ya geçmişler. Burada Deriska’yı kışın karaya çektikten sonra Avustralya’nın içlerine bir geziye çıkmışlar. Deriska tekrar denize indikten sonra Endonezya’ya gitmişler. Endonezya’dan sonra Singapur, Malezya ve Tayland’ı dolaştıktan sonra Hint Okyanusu’na açılmışlar. Sri Lanka’nın ardından Aden’e varmışlar.

Deriska, beş sene süren dünya turunun sonunda Kızıldeniz’den geçip Akdeniz’e geldi; “Akdeniz’e gelince zaten yol bitmiş sayılıyor. Türkiye’ye gelmiş gibi olduk.” Haluk Bey, 42 bin mil yol katettikleri dünya turunu Antalya’da sonlandırmış olmaktan biraz pişman… “İstanbul’da başladık, Antalya’da bitirdik. Tur tamamlanmış sayılmaz!” diyor Haluk Bey gülerek.

Bu sefer Güney Yarımküre’de yelken açmak istiyor. Güney Denizleri niye daha tehlikelidir? “Güney Okyanusu önünde hiçbir kara parçası olmadığından sürekli yüksek ve alçak basınç alanları dolaşır. Daha çok alçak basınç alanları… İlk dünya turunda batıya doğru gitmiştik. Güneyde batıya doğru giderseniz rüzgarı sürekli kafadan alırsınız. Doğuya doğru giderseniz rüzgarı arkadan alırsınız. Ama bu kafadan rüzgar almazsınız anlamına gelmiyor. Ters rüzgarlar da geliyor”. Haluk Karamanoğlu ikinci dünya turu için yeni teknesi My Way’i hazırlamış. Ama teknesiyle ilgili pek konuşmak istemedi. Daha zamanı gelmediğini söyledi.

KARAMANOĞLU AİLESİNİN SERÜVENİ

Çoğu zaman dünyayı yelkenliyle dolaşanlar yalnız erkekler ya da çiftlerdir. Arada sırada dünyayı tek başına dolaşan kadınları da duyuyoruz. Ama çocuklarla birlikte ailece dünya turu yapmak çok da alışılmış bir durum değil. Christina – Haluk Karamanoğlu çifti dünya turuna çıkarlarken yanlarında 13 aylık Deniz’le dört yaşındaki Derin de vardı. Dünya Turu bitip de 1993’te Türkiye’ye vardıklarında çocukları altı ve dokuz yaşlarına gelmişlerdi. “Denizde çocuklarla olmak zor bir durum değil. Karadakinden daha fazla tedirgin olmuyorsunuz. Burada köyde birini akrep soktu, Marmaris’e yarım saat. Hastaneye yetiştiremediler. Adam öldü. Hem denizde daha az mikrop var. Çocuklar karadaki kadar çok hastalanmıyorlar.”

Yola çıkmadan çocuklar için teknede küçük güvenlik önlemleri almışlar. İlk iş vardevelaların ve yatağın etrafını ağlarla çevirmek, havuzluğa kemerli bir araba koltuğu ilave etmek olmuş.

Bu önlemler yine de başlarından korkutucu bir olay geçmesini engelleyememiş. “Güneşli bir gündü. Turks and Caicos Adaları civarında yol alıyorduk. Hava da çok güzeldi. Ben harita masasının başındaydım. Deniz annesiyle güvertedeydi. Christina kitap okurken, Deniz annesinin yanından ayrılmış. Tuvaletin ‘hatch’i açıkmış. O küçücük yerden baş aşağı düşmüş. Ben gürültüyü duyunca dışarı fırladım. Denizde yüzen bir şeye çarptığımızı zannettim. Deniz birkaç dakika baygın kaldıktan sonra ağlamaya başladı. Çok şanslıydı. Omuzu lavaboya çarpmış. Bu da onu yavaşlatmış. Omuzu çıkmıştı… Sürekli ağlıyordu. Kırık çıkıktan anlamam ilk kez o zaman kolunu yerine taktım, ağlaması kesildi.”Deniz ucuz atlatmış. Ama yine de telsizden yardım istemişler. Karadan bir pilot teknesi, onları almaya gelmiş. “Kafasını çarptığı için 24 saat müşahede altında kalması gerekiyordu.”

DERİSKA MERCAN RESİFİNE OTURUYOR

Deniz çektiği acı ve çıkıp yerine oturtulmuş bir kolla başından geçen kazayı ucuz atlattı. Deriska’nın başından da kolay atlatılmış bir kaza geçmiş. “Avustralya’nın oralarda Great Barrier Reef’teydik. Nehirler ve med-cezir yüzünden su çok bulanıktı. Güzel bir yelken esnasında birden resifin üzerine çıktık. Tabii çok endişe ettim. Dört saat falan orada kaldık.” Peki tekneyi nasıl kurtarmışlar? “Salmanın tam ortasından mercan resifine takıldık. Teknenin altı sağlam diye bir şey olmadı. Sancaktan bir demir atıp halatı direğin tepesinden geçirdik. Tekne zaten yatıktı biraz daha yatırdık. Kıçtan da demir atıp ırgatla asıldık. Tekne iyice yan yatınca teknenin altını sıyıra sıyıra mercandan kurtulduk. Orada dümeni de parçalamışız. Sonra onu da tamir etmek gerekti.”

GÖKOVA YELKEN KULÜBÜ

Karamanoğlu ailesinin dünya turları 1993 yılında son bulmuştu. Türkiye’ye dönünce bir arayış içine girmişler. “94’te de burası kısmet oldu” diyor Haluk Bey…
Karacasöğüt’e yerleştikten sonra buradaki eski taş bina ve çevreyle ilgilenmişler. Etrafı toparlamışlar. Yaz aylarında binadaki odalarda teknelerini iskeleye bağlayan yat sahipleri konaklayabiliyor. Birkaç sene böyle devam etmiş. Ama asıl Haluk Bey’in yapmak istediği, Fiji, Tonga, Samoa ve Yeni Zelanda’da ve daha birçok farklı yerde gördüğü gibi Türkiye’de de sadece çocukların yelken ve denizcilikle tanıştıkları, eğitim aldıkları bir okul açmaktı. Gökova Yelken Kulübü bu amaçla 2002’de kuruldu.
Her yaz Gökova Yelken Kulübü’nde üç farklı dönemde toplam 150 çocuk yelken eğitimi alıyor. Kimisi denizle yeni tanışıyor. Bazıları yelkenciliklerini geliştiriyor. Haluk Bey’in denizi Deriska’da öğrenen ve şu anda üniversitede okuyan çocukları Derin ve Deniz’de yazları Gökova Yelken Kulübü’nde eğitmenlik yapıyor.

Gökova, ailenin dünya turu sonrası demir attığı yer oldu.
Dergimizi abone olarak ya da Turkcell Dergilik ve Magzter uygulamasını IOS ve Android tabanlı tablet ve telefonlarınızdan indirerek okuyabilirsiniz.