Fiona ve Frank Türkiye gezilerinde Gökova Körfezi ’nin davetkâr sularını keşfediyorlar.
Gökova, verdikçe veren bir körfez! İçine girdikçe birbirinden güzel koyları geçiyoruz, Frank de elektronik haritada ilerleyen günlerde dönmemize değecek yerleri çapa sembolleriyle işaretliyor.
Oğlum Adam ve kız arkadaşı bizimle birlikteler ve kıyı boyunca keyifle seyir yaparken ağustos güneşi bulutsuz gökyüzünde parlıyor. Öğlen yemeği için duruyoruz ve halatlarla kıyıya yüzüyorum. Teknedeki herkes turkuaz sularda serinlemek üzere bana katılınca öğlen yemeğimiz gecikiyor. Nihayet sofraya oturduğumuzda davetsiz misafirler bize katılıyor; arılar. Öyle sinirimizi bozuyorlar ki, yemeğimiz biter bitmez halatları alıp, arıların olmadığı bir koya doğru hareket ediyoruz.
Akbük’te tekrar demirliyoruz ama sahile çok yaklaşmıyoruz çünkü burası biraz sığ. Karaya doğru yüzerken gözüme bağlanmak için uygun bir ağaç kestiriyorum ancak bir anda altımda kahverengi bir şeyler dikkatimi çekiyor. Kum sandığım şey aslında açık renk bir kayaymış ve üzerinde onlarca deniz kestanesi varmış.
Kulaçlarımı hızlandırıyorum, daha önce kestane dikenlerine epey maruz kaldım ve dikenler çıkana kadar acı çekmeye, hele de zehiri etkisiz hale getirmek için dikenlerin üzerine işemekle ilgili -yaygın ama aslı olmayan- tedavi önerileriyle uğraşmaya hiç niyetim yok!
Çevrenin güzelliği Louise’i afallatıyor. Birkaç sene önce Türkiye’de bulunmuş ve ülke hakkında tamamen farklı bir izlenim sahibi olmuş. Adam bu tatili önerdiğinde önce tereddüt etmiş olsa da; modern turistik tesislerin kalabalığı, ticariliği ve gürültüsünden uzak bu alternatife hızla aşık oluyor.
Bir süreliğine karaya çıkıyoruz; plaj kalabalık, konuşulan dil ağırlıklı olarak Türkçe ve tek yabancı turistler biz ve bizim gibi birkaç yatçı… Buradaki kafe ve dükkanlar son derece basit, bana Costa Brava’nın 1950’lerde turizme açılmadan önceki halini hatırlatıyor. Kumanya alışverişi için seçeneklerim sınırlı olduğundan teknede yiyecek bir şeyler hazırlamak zor olacak ama neyse ki bu bölgede dışarıda yemek ucuz bir seçenek, ben de memnuniyetle bu fikirden vazgeçip yerli restoranların bizi doyurmasına izin veriyorum. Ve böylece akşam yemeğine çıkıyoruz. Louise teknede olmaya alışkın değil ve akşamın sonunda, botumuzun bağlı olduğu iskelede yürürken biraz endişeli. Frank, önünden yürüyerek ona güven vermeye çalışıyor. Ancak güven verme planı, gevşek bir tahtaya basıp sırtüstü Baby Zaff’a düşünce, maalesef işe yaramıyor!
Gökova Körfezi gezi yazısının devamını Aralık 2019 sayımızda okuyabilirsiniz.