Yosun yelkenlisi amatör Türk denizciliğinin efsane teknelerinden… Profesör Eralp Akkoyunlu onu kendi elleriyle inşa ediyor, sonra da beraberce dünya denizlerine açılıyorlar. Serüvenleri her ay Yelken Dünyası Dergisi’nde yayınlanırken, biz peşinden gidenlere önderlik ediyorlar ve amatör denizcilik tarihimizde önemli iz bırakıyorlar. Gelin, Yosun’un sonraki yıllarda Tokollarla ve Tuzla Yelken ve Su Sporları Kulübü ile olan hikâyesine bir bakalım …
YAZI: Zuhâl Atasoy
FOTOĞRAF: Tuzla Yelken ve Su Sporları Kulübü, Yeşim Tokol ve Tonguç Tokol arşivleri
“Rahmetli” derken çok zorluk çektiğim kişilerden pek sevgili denizci Eralp Akkoyunlu ağabeyimiz bilgisayar mühendisidir; profesör olarak sürdürdüğü başarılı kariyerine rağmen canı sıkılmaya başlamıştır. Hep sayılar, hep soyut uğraşlar… Bir gün der ki “ellerimle somut bir şey üretmeliyim, kendimi daha iyi tanımalıyım, anlamalıyım” ve soyunur bir fiberglas yelkenli yapmaya… İşte Yosun böyle doğar. Doğmakla kalmaz açılır dünya denizlerine, binlerce mil kat eder. Boroların dünya seyahatinden sonra, denizlere açılan bir kaç Türk’ten biridir Büyükadalı Eralp Hocamız. Yaşadığı ülke ABD’den yola çıkan Eralp Akkoyunlu, işinin tatil dönemleriyle veya aldığı ücretli/ücretsiz izinlerle 1988-1995 arasında yolculuğunu tamamlar. Yosun’u inşa edişi de, yolculuğu da ilginçtir. Kendisi de ilginçtir zaten -ah nasıl özlüyorum-; nüktedan, tamamen kalıpların dışında düşünen, nev’i şahsına münhasır tam bir humanist karakter… İşte Eralp Hoca bu özellikleriyle, teknesinin yapımını ve yaptığı uzun deniz yolculuklarını 2008’de kitaba döker. Nasıl keyiflidir “Deniz Çingenesi”ni okumak!.. Sayfalar, birbirini kovalayan dalgalar gibi akıp gider; hem pek bi’ güldürür hem de düşündürür.
Yosun, 1976’da kızağa konur ve inşası 1984’e kadar sürer. Eralp Hoca altı-yedi ayda tamamlayacağını düşünürken tam sekiz yılda biter… 1988’de Karayipler’in Grenada Adası’ndan başlayan dünya seyahati 1995’in ilk günlerinde yine aynı adada tamamlanır. Bir yandan çalışma hayatı devam ettiği için, Fiji’de, Bali’de ve Türkiye’de uzun aralıklar girer Yosun’un yolculuğuna. Yosun, dünya turu tamamlandıktan sonra da yerinde duramaz tabii ki! Fırsat bulundukça Grenada-Trinidad arasında kısa seyirler yapılır ve 1999’da ikinci dünya turu için kollar sıvanır. Akkoyunlu ilk yolculukta Atlantik hariç tek başına dolaşmıştır dünyayı. Bu kez eşi Karolin ile yola çıkar yine Grenada Adası’ndan; fakat namı fena Karayip Deniz’i aşıldıktan sonra varılan cennet San Blass Adaları’nda kötü bir sürpriz Yosun’u beklemektedir. Yosun burada mercanlara oturur. Zar zor ama ufak tefek hasarlarla yeniden yüzdürmeyi başarırlar Yosun’u ve Panama’ya varırlar.
1933 doğumlu Eralp Hoca artık emekli olmuştur, bir yandan yeni bir dünya turunun kuvvetli çağrısını yüreğinde duyarken; diğer yandan da seneyi üçe bölüp ABD, Paris, Büyükada arasında yaşama isteği vardır içinde. Artık, zaman zaman ikinci dünya turu sevdasından vazgeçme fikri gündeme geliyordur. Eralp Akkoyunlu bu noktada şöyle demişti “Belki bu işi burada bitirmemiz gerekiyor. Ben ilk turda kurtlarımı döktüm sayılır ama bilirsin ki insanın teknesini satması çok zor. Ben doymuş olsam da Yosun’un biraz daha gezmesi lâzım.”
YOSUN’UN AĞIR MİSAFİRİ
Bu gelgitler arasında Panama’dan tekrar yola çıkılır. Bu kez Yosun’da bir de ağır misafir vardır; Sadun Boro!.. Beraberce Galapagos Adaları’na varırlar. Çok iyi hatırlıyorum ki her ikisi de, ama özellikle Boro, yıllar önce ziyaret ettiği bu adaları bıraktığı gibi bulamadığı için çok hüzünlenmişti. Galapagoslar’dan sonra sırada uzun Pasifik geçişi vardır. Hedef Fransız Polenezyası’nın Nuku Hiva Adasıdır. Eralp Hoca Sadun Ağabey’e “Kaptan Paşa”, Sadun Ağabey de Eralp Hoca’ya “Efendi Kaptan” diye diye koca okyanusu aşarlar. E, kolay değil tabii, aynı gemide iki deniz kurdu…
Nuku Hiva’da Karolin katılır aralarına. Rangiroa’da da Tanıl Tuncel ile buluşup birkaç günü birlikte geçirirler. Tahminimce muhteşem bir buluşma olmuştur, gıpta edilmeyecek gibi değil… Sadun Boro artık Kısmet’i özlemiştir ve yolları ayırma zamanı gelmiş çatmıştır. Eralp Hoca’nın da dönüş vakti gelmiştir; Yosun’a emniyetli bir çekek yeri ararken Tahiti’ye yakın Raiatea Adası’na karar verir. Yosun’u karaya çekip dönerler.
YOSUN’A VEDA, AYDEDE’YE MERHABA
İşte bu ayrılıktan sonra Yosun’un serüveni ve kaderi başka bir yöne doğru değişecektir… Dönüşte, yolculuğu noktalamak fikri ağır basmaya başlar fakat Yosun’un sorumluluğu büyüktür. Müzeye verilmesi fikri seçeneklerden biri olsa da Eralp Ağabey kitabında bu konudaki düşüncelerini şöyle yazar: “Ben müzelik olsam da Yosun müzelik değildi. Her şeyi tamam, yeniden okyanusları kucaklamaya hazır, sağlam bir tekneydi. Ona bu fırsatı vermek bana çok çekici geliyordu.” Düşünür taşınır, sonunda bir Türk gencine vermeye karar verir. Denizlere âşık, dünya sularında yelken yapmaya hevesli ve Yosun’a kendisi kadar sevgi gösterecek, emanate dört elle sarılacak bir Türk genci.
Önce Sadun Boro ve Osman Atasoy ile konuşur bu konuyu. Osman, belki biraz elinde olmayan nedenlerle emanete gereken özeni gösteremeyebileceği endişesiyle, biraz da Horn Burnu’na gidebilecek, özellikle sac bir tekne arayışı nedeniyle, bu çok değerli, çok anlamlı teklife evet diyemez. Ancak o sıralarda tanıştığımız Yeşim ve Tonguç Tokol’un denize olan ilgilerini, hayâllerini bildiği ve Yosun’a en iyi şekilde sahip çıkacaklarına da inandığı için Eralp Hoca ile Tokolları tanıştırmakta bir sakınca görmez. Birbirleriyle tanışırlar, aynı lisanı konuştuklarını anlarlar, bağları hızlıca gelişir ve anlaşırlar.
Böylece Yosun artık Tokollarındır… Raiatea Adası’nda buluşurlar ve Tokollar Yosun’u Eralp Ağabey’den teslim alır. Türkiye’ye kadar uzun bir yol vardır önlerinde. Onlar da Akkoyunlu gibi çalışma hayatının içinde oldukları için yolculuk etap etap yapılacaktır. Temmuz 2003’de Raiatea’dan yola çıkarlar ve nihayet Haziran 2008’de salimen Türkiye’ye varırlar. Tabii Yosun bir hayli bakıma ihtiyaç duymaktadır uzun yolların ardından. Çok sıkı bir çalışma hayatının içinde olmalarına rağmen asla ihmal etmezler onu. Örneğin yıl 2010; ben de Tokolların Yosun’a karada bakım yapmak üzere bulundukları marinada çalışıyorum o dönemde. Onların, iş çıkışı Yosun’a gelişlerini, o yaz sıcağında seranın altında sabaha kadar çalışmalarını ve neredeyse hiç uyumadan sabah da işlerine gitmek üzere yola koyulmalarını hiç unutamam. Nasıl olağanüstü bir emek ve gayretti o. Evet, Yosun, sevgiyle inşa edildi ve hep çok kıymet veren ellerde oldu. Türk denizciliğine de güzel bir hikâye yazdı, yazmaya da devam edecek.
Merak edenler için kısaca şunu da anlatalım: Eralp Akkoyunlu Yosun’dan sonra “ütü”ye benzettiği modern görünümlü bir yelkenli ya da motoryat sahibi olmayı hiç istemiyordu ama teknesiz kalmaktan da korkuyordu. Balıkçı barınaklarını dolaşmaya başladı, bir balıkçı teknesi edinmeyi, kendi ihtiyaçları doğrultusunda tadil edip denizden uzak kalmamayı düşünüyordu. Nitekim Gemlik Tersanesi’nde Tuzla yapımı böyle bir tekne buldu. Tekne çok haraptı ama baştan sona elden geçirildi, Aydede ismini aldı. Kullanışlı ve çok karakterli bir yaşam teknesine dönüştü. 22 Aralık 2012’de Japonya’da aniden kaybettiğimiz Eralp Ağabeyimiz son yıllarını, İstanbul’da bulunduğu zamanlarda, Aydede’de, Marmara’da geçirdi. Saygıyla, sevgiyle, özlemle anıyorum!
YOSUN TUZLA YELKEN KULÜBÜ’NDE
Bilindiği gibi Yosun yelkenlisi kısa bir süredir Tuzla Yelken ve Su Sporları Kulübü’nün bünyesinde… Yosun’un bu kulübe intikalinin ve nasıl onarıldığının hikâyesini Kulüp Başkanı Sermet Fındık’tan dinleyelim:
“Kulübümüzün Onursal Üyesi, dostumuz Amiral Cem Gürdeniz Mayıs 2020 başlarında bir gece telefonla aradı. Evvelce dünyayı dolaşmış, 55 bin mil yapmış Yosun yelkenlisinin, sahibi Hakkı Tonguç Tokol tarafından Koç Müzesi’ne verilmek istendiğini söyledi. Tonguç Tokol’un işleri yoğundu ve Yosun’un da ciddî bir bakıma ihtiyacı vardı. Gürdeniz, kulübümüzün bu renovasyon projesiyle ilgilenip ilgilenmeyeceğini, ilgilenmemiz durumunda, kulübe bilâbedel hibe edilmesi hususunda Tonguç Bey ile görüşebileceğini bildirdi. Evvelce Amiral Cem Gürdeniz’in bize verdiği Ülküm isimli dört çifte filikayı kulübümüzde onarmış ve klâsik bir yelkenli eğitim teknesine dönüştürmüştük.
Ben şahsen, gerek Profesör Eralp Akkoyunlu’nun Yosun’la yaptığı dünya seyahatini ve sonraki gezilerini, gerekse Yeşim ve Tonguç Tokollar’ın Pasifik’ten Türkiye’ye olan uzun yolculuklarını okumuş ve takip etmiştim. Yosun’u biliyordum. Bu tekneyi yeniden denizlere kavuşturmanın ve denizciler yetiştirmenin heyecanıyla, değerli Amiral ile bizi tekne sahibiyle buluşturması konusunda anlaştık. Yosun’u en iyi şekilde onarıp yenileyeceğimize inanıyordum. Amiral de bize güvendi ve Tonguç Tokol ile buluşmamızı sağladı.
Tonguç Tokol Bey ile görüşmelerimiz neticesinde kendilerini ikna ederek Yosun’u kulübümüze 1 Türk Lirası karşılığında kazandırmış olduk. Tarih 15 Mayıs 2020…
Yosun yatı, epeydir karadaydı ve örneğin güverte değişimi gibi bir takım bakım-onarımı kısmen Tokollar tarafından yapılmış vaziyette West İstanbul Marina’daydı. Bize devriyle birlikte acilen yüzer hâle getirdik ve Mayıs 2020’de Tuzla, RMK Tersanesi’ne yerleştirdik. Böylece renovasyon süreci başladı.
Kulübümüz bünyesinde Ülküm filikasını onarmak ve ahşap uygulamaları (workshop) yapacağımız bir ahşap atölyemiz ve tecrübeli personelimiz vardı. Neticede tüm yenileme işlemleri bizzat kulübümüz personeli tarafından gerçekleştirildi.”
Sermet Bey sözlerini şöyle noktalıyor: “Tuzla Yelken’in misyonu ‘kaliteli denizci yetiştirmek’… Bu vizyon doğrultusunda, Yosun, kulüpte, temel denizcilik ve yetişkin yelken eğitimlerinin verilmesine katkı sağlayacak ve ‘Mavi Vatan’a denizci gençler kazandıracak!”
Biz de Yosun’un emin ellerde olmasından huzur duyuyoruz. Tuzla Yelken Kulübü’ne de üstlendiği bu önemli sorumlulukta yol açıklığı ve yelkenci denizcilerin yetiştirilmesine katkılarının devamlı olmasını diliyoruz. Teşekkürler Tuzla Yelken, teşekkürler Sermet Fındık!
YOSUN YENİDEN DOĞUYOR
Meşakkatli süreçte, Yosun’un yeniden hayata dönmesi için neler yapılmıştı:
* Tekne RMK tersanesine ulaşınca ilk önce ölçümler yapılır, teknenin genel plânı, renovasyon ve sistem projeleri hazırlanır.
* Teknenin içi ve tesisatı tamamen boşaltılır. Teknede yalnızca makine ve ana bölmeler bırakılır. Tüm ahşapları ve elektrik, su tesisatı sökülür. Yakıt tankları boşaltılır. Tekne kabuk ve arma hâlinde bırakılır.
* Tekne içi; alabandalar, sintineler ve en ücra yerleri temizlenerek boyanır.
* Makinenin ve elektrikli, elektronik ekipmanların bakımları yapılır.
* Su tesisatı (su tankları, pis su tankı vs.), elektrik tesisatı, yakıt depoları yeniden yapılır.
* Teknenin hikâyesi ve geçmişi göz önünde tutularak, tekrar kullanılabilecek teknik donanım ve mobilya parçaları tek tek elden geçirilir. Birçoğunun yeniden kullanılmasına özen gösterilir. Bu parçalara göre, orijinal hâline de sadık kalınarak, yeni bir iç mekân yerleşim (interior) projesi hazırlanır.
* Bu proje dâhilinde; zeminler, baş kamara, salon, mutfak, banyo, tuvalet, havuzluk (kokpit), navigasyon masası, yatak ve alabanda dolapları, güverte kaporta kapakları (hatch’ler), lombozlar (kamara camları) yeniden yapılır. Birtakım yelken ekipmanı da yeniden yapılanlar arasındadır.
* Tekne dışında ise, küpeşte yumruları ve vernikli ahşapların bakımları yapılarak tekrar verniklenir.
* Teknenin, karina ve güvertesi tamamen boyanır, zehirlisi atılır.
Sonuçta; Yosun baştan aşağı yenilenerek tekrar yüzer hâle getirilir ve Ocak 2021 başında da denize indirilir.