“Bu yazıdaki balığımız denizdeki yakışıklı canavarların önemlilerinden, olta balıklarının en gözdelerinden akya.” Akya balığı hakkında bilgiler, tarif ve merak edilenler…
Yazı: Osman Günay (osmangunay48@gmail.com)
Denizin en yakışıklılarından biridir bana sorarsanız. Ben zaten balık formunu pek artistik, pek “ruhum-dinamik” bulurum. Akya balığı mavi suların içindeyken, rengi, parlaklığı ve kıvraklığıyla hep etkilemiştir beni; her gördüğümde voleybolcu tipli, iri yarı bir sporcuyla karşılaştığımı düşünürüm.
Bendeniz balıkhanelerde, mezat yerlerinde tur atmayı, balıkçı tezgahı gezmeyi pek severim. Bu seyran turunda, her akya gördüğümde manzara seyrediyormuş gibi bakar kalır; ona diğer balıklardan daha yakın ilgi gösterir, satıcıya da balığın nereli olduğunun, hatta nasıl buralara düştüğünün hikayesini sorarım.
Üç ayrı cinsi olmasına rağmen sadece “Lichia amia” denen türü denizlerimizde yaşayan akya balığının isimleri de çeşitlidir. Akyaya arada kuzu balığı, hanım balığı ya da beyaz balık da denir. Ufaklarına çıplak isminin yakıştırıldığını duymuşsunuzdur belki; ama doğru değildir, bu başka bir balıktır benzese de. Yaladerma ya da sarıkuyruk balıklarının ufaklarına çıplak tabir edilir, akyayla karışmasın.
Akdeniz ve Ege kıyılarımızda eskisi kadar olmasa da bolca bulunan akyalar, Boğazlarda ve hatta Karadeniz’de kılıç görüldüğü dönemlerde, kuzenlerinin peşine takılıp Batı Karadeniz’e kadar çıkarlarmış. Artık bir rüya herhalde Marmara ve Karadeniz’de balığımızı görmek, tutmayı-tatmayı bir yana bırakalım…
Sayıları iyimser tahminle aynı kalsa bile eskisi kadar iri akyalara da rastlanmaz oldu. Zira bir zamanlar akya denilince anlaşılan cesamet olan 40-50 kilogram, hatta bazen daha üzeri balıklardan epeydir görmedim bile. Bu da avlanmadaki kontrol eksikliğine ve ırkı koruma zaafına işaret ediyor eminim. Diğer türleri korumayan, alayının nesline kastedenler nasılsa akya balığına da bulaşmış, onu da memleket değiştirmeye, göç yollarında yeni sular, yeni ülkeler bulmaya zorlamıştır.
Amatörlerin gözdesi
Akya amatör oltacıların rüyalarını süsler. Zira sularımızdaki en sert, en güçlü ve süratli balıklardandır, kolay teslim olmaz. Ali Pasiner Usta’nın “En büyük dört olta balığı” listesinde ilk sırada yer alır. Esas oltası yemlidir. Uzun olta gibi donatılmış, 100 no bedene 080 kalınlık 6 kulaç kösteğin ucuna hırsız marifetiyle canlı zargana veya ilarya, eğer bulabilirseniz yine canlı sübye veya kalamar takarsanız, rastladığınız her balık oltanızın tadına illa ki bakacaktır.
Akya genellikle yeme kafadan saldırır; güzelce çalınmak, balığı denizine doğru açarak yormak, küpeşteye yakın getirdikten sonra da mutlaka kakıçla içeri almak gerekir. Akya bazen yapay yemlere, duble kaşıklara da ilgi gösterir, hele takım Şambaba Reis’in donattıklarındansa sonuç garantidir.
Üreme mevsimi nisan-haziran arasıdır. Yumurtayı kıyılara döktükten sonra sahile yakın kuytulara sığınmış, “çipil” tabir edilen yavruların, sardalyaların, kefallerin ve kupezlerin sürülerine dalarak kaybettiği enerjiyi toplamak, yumurtaları hazırlarken kaybettiği kiloları geri almak için güzelce tıkınır. Eylülden itibaren de tam yenecek, peşine düşülecek sezonu gelmiş demektir.
Akya balığı pişirme reçetesi
Akya balığı ızgarası zor olmakla birlikte pek lezzetli olur. Size reçeteyi vereceğim. Ama bilinsin ki; tavası, domatesli güveci de yabana atılmamalıdır. Izgarayı bir dostumuz yapmıştı, tadına doyamadık, “Nasıl yaptın usta?” sorusuna: “Balığı fileto yapıp, kalınca dilimler haline getiriyorum. Tuz, karabiber, bir iki defne yaprağı, rafine zeytinyağı ve limon suyuyla yarım saat kadar marine ediyorum. Limon suyunun asidi balığın üzerinde incecik, yarı pişmiş bir tabaka oluşturuyor. Sonra da dilimleri fazla harlı olmayan ateşte, yağlayarak neredeyse Fransızlar’ın “bleu” dedikleri kadar pek az pişiriyorum. Sonuç budur, afiyet olsun” dedi sonra da reveransını yaptı, mutfağına döndü.
Denemenizi tavsiye ederim. Balığınız gerektiği gibi pişmişse akyanın o deniz kokulu, hafif dişe gelen diri etini koklayarak ilk parçayı ağzınıza atar, yukarılara bakar ve şükredersiniz. Akya ızgarayla dostların sağlığına, denizlerin bereketine ve kayığınızın şansına bir kadeh de güzel şarap yakışır bence, ihmale gelmez.
Meraklı akyalar
Akyanın belirgin özelliklerinden biri de meraktır. Sıra dışı titreşimler, beyaz ve parlak renkler akyaları pek cezbeder. Bir dalışta regülatörlerden çıkan baloncuklarla dans eden 15-20 kadar akyayı aşağıdan seyretmiştim, tadı hala damağımda. Bazı balıkçılar da sürüye rastladıklarında iki ucundan teknenin kıçına bağladıkları bembeyaz bir brandayı çekerek sürünün kayığın peşinden gelmesini sağlamaya çalışırlar. Bütün akyalar bando-mızıka takımı gibi kayığın peşine takılmıyorlar ama beyazlığın ve kumaşın hareketinin meraklarını çok çektiğini gözlerimle gördüm….
Katliam yapmayalım
Antik çağlardan beri insanlar beslenmek, damak şaklatmak için balık peşinde koşuyorlar, kemikten olta iğnesi, pamuk ipliğinden, at kuyruğu kılından beden imal ediyorlar. Bir düşünün tekniklerin, balık avlama araçlarının değişimini ve insan soyunun sayısındaki büyük artışı! At kuyruğu kılından dakron-kevlar misinalara, kemik olta iğnesinden de krom nikel iğnelere gelen bizler hâlâ ders alamıyor, geçmişi gerektiği gibi değerlendiremiyoruz.
Balık nesli tehlikede ve otorite hâlâ gerekli önlemleri almıyor, balıklarımız da bir bir kayboluyor, geri dönüş imkansız hale geliyor. Ama biz amatörler centilmen ve sportmence peşinden koşmaya devam edeceğiz akyaların ve diğer balıkların; soyuna kastetmeden, canını yakmadan-sıkmadan. Onu gerektiğinde gözlerinden öpüp denize geri yollayacak, ziyaretiyle teknelerimizi bazen de mutfaklarımızı şenlendireceğiz. Bu konuda en büyük görev gerçek amatör balıkçılara düşüyor. Durumun vahametini çevreye anlatmak, mevsiminde ve katliam yapmadan, doğal seleksiyon kurallarına uygun avlanmak ve doğayı korumak hepimizin görevidir, önemlidir.