Gemi sadece denizde yolculuk edilen bir araç değil Bernard Arcas için. Çocukluğunun dev oyuncağı… Bugün ise ekmek teknesi. Deniz taşımacılığı, liman işletmeciliği ve lojistik alanlarında hizmet veren 53 şirketli Arkas Holding’in yönetim kurulu başkan yardımcısı olan Arcas, “Biz gemilere romantik bir gözle bakıyoruz” diyor. Çocukluğunda yelkenle Çeşme’de tanışmış. İki yıl önce kurdukları Arkas By Farr Lemon yelken takımıyla yarış heyecanını devam ettiriyor. Bugünlerde “romantik oyuncaklar” dediği gemilerin maketlerinden oluşan bir sergi açma hazırlığında.
Röportaj: Deniz Gökçe Fotoğraflar: Begüm Özpınar
Arkas Denizcilik Evi ile Türkiye’de bir ilke imza atıyorsunuz. Fikir nasıl oluştu?
Babam tablo, halı ve gemi maketi koleksiyonları yapıyor. Maket koleksiyonundaki parçalar bugüne kadar şirketin çeşitli bölümlerinde sergileniyordu. Bir şeye sahip olmanın en güzel yanı paylaşmaktır diye düşündük. Bu kadar biriktirdikten sonra paylaşmazsan ne anlamı var. Kasım ayında açtığımız resim koleksiyonu sergisi de başarıyla sonuçlanınca harekete geçtik ve gemi maketlerini sergilemeye karar verdik. Aslında maketlerin sadece bir kısmını buraya taşıyabildik. En özel olanlarını, tarihte önemli yere sahip olanlarını seçtik.
Neler yer alıyor sergide?
85 gemi maketi var. Denizcilik tarihinde yeri olan gemiler bunlar. Bir de “gemi eskileri” dediğimiz parçaları sergiliyoruz. Eski gemiler ömürlerini tamamlayınca hurdaya gönderilirler. “Jilet olmaya gitti” diye tabir edilir. İşte gemi eskileri, o eski gemilerin parçalarından biriktirdiklerimiz. Dümen, makine telgrafı, sis düdüğü, gemilere tersanelerde takılan plakalar, çanlar, dürbün, usturlab-yıldız küre, parakete… Benzer birçok parçaya yer verdik.
Ne kadar eskiye gidilebildi? Gemicilik tarihi çok köklü, sergide bunu görebiliyor muyuz?
Denizciliğin insanlık tarihiyle paralel bir geçmişi vardır. İnsanlar her zaman su üzerinde bir yerden bir yere eşya veya kendilerini taşıma ihtiyacı duydu. Arkas olarak gemi bizim işimiz diyebilirim. Biz gemilere bambaşka romantik bir gözle bakıyoruz. Denizcilik Evi’nde de bu özel tarihi elimizden geldiğince paylaşalım istedik. Gemilerin geçirdiği evrimi görüyoruz sergide. Bütün gemicilik tarihi olmasa da önemli dönüm noktalarını sergiliyoruz. Bu konuda fikri olmayan biri bile değişimi görebiliyor. O dönemi hayal edebiliyor. Örneğin Kristof Kolomb’un gemisini gören biri, ne kadar küçük gemiyle nasıl büyük bir başarı elde edildiğini daha iyi anlayabiliyor. Bugün gördüğümüz gemilerle bir 17’nci yüzyıl gemisi arasında ne kadar büyük fark olduğunu görebiliyor.
Maketlerin herbiri el işçiliğini çok iyi şekilde yansıtıyor. En değerli maket hangisi?
HMS Prince, Royal Prince olarak da bilinen geminin maketi. Tamamen el işçiliği ürünü. Ahşabı tek tek oyarak yaptı ustası. İnce bir el işçiliği var. Tam dört yıl sürdü tamamlanması. Kraliyet donanması hattının birinci sınıf bir gemisiydi Prince. Kıç kısmı, geniş yaldızlı oymalarla dekore edilmiş. Üçüncü İngiliz-Hollanda Savaşı sırasında ve sonradan Kral James II’nin amiral gemisi olarak görev yapmış.
Hangi maket sizin için özel?
Cutty Sark benim için çok etkileyici bir gemidir. Döneminin en hızlı yelkenlisiydi. Cutty Sark’tan sonra gemiler makinelere geçti. O nedenle gemi tarihinde de önemli bir yere sahiptir. 17’nci yüzyıl savaş gemileri de etkileyici gelir bana. Tarihi çok severim, belki o nedenle kralların gemi filosunun insanı çıkardığı tarihi yolculuk da hoşuma gider. O dönemi hayal edebiliyorum bu maketlerle.
PLAN BULMANIN ZORLUĞU
Koleksiyona bakılınca çok dikkatli seçimler yapıldığı görülüyor. Babanız Lucien Arkas maket koleksiyonuna nasıl başladı?
1980’lerde katıldığı bir sergide Engin Alsan’ın yaptığı maketi çok beğenmiş, almak istemiş ancak satılık olmadığını öğrenince yenisi için sipariş vermiş. Maket Victory isimli İngilizlerin yaptığı çok görkemli bir gemiye ait. Trafalgar Savaşı’nda Napolyon’un filosuna karşı savaşmış ve ağır hasarlar vermiş. Babam o tarihten itibaren 330 parçadan oluşan bir koleksiyon oluşturdu.
Maketleri kimlere yaptırdınız?
Öncelikle maket yapan ustaları araştırdı babam. Şu anda biri İstanbul’da altısı İzmir’de toplam yedi ustayla çalışıyor. İstenilen hangi gemiyse onun planı bulunuyor ve maket yapımına başlanıyor. Maket yaparken geminin planının bulunması çok önemli. Aksi taktirde birebir aynısını yapamazsınız. Planlar yapıldıkları tersanelerden temin edilmeye çalışılıyor.
İşin zor yanı da bu olsa gerek…
Evet, özellikle geçmişe doğru gittikçe spesifik bir geminin planını bulmak zorlaşıyor. Dönemin herhangi bir gemisine ait planı bulup maketini yapabiliyorsunuz. Bazı bilinen gemiler vardır –Bandırma, Titanic gibi- onların planına ulaşmak kolay. Ancak spesifik gemilerin maketlerine ulaşmak zor. Sıkı bir araştırma gerekiyor.
Maketlere bakarken şirketin denizcilik tarihi geliyor insanın aklına. Ne kadar zamandır denizcilik işindesiniz?
Büyük dedem Gabriel Baptiste Arcas şirketi 1902 yılında kurmuş. O ithalat-ihracat yapıyormuş. Dedem yönetime geçince turizm ve denizcilik işinin temellerini atmış. Babam ise her şeyi bırakıp sadece denizciliğe konsantre olmuş. Ben kendimi bildim bileli denizciyiz. Denize bakınca farklı hissederiz. Gemiler ekmek teknemizdir. Gemilerden bir parça evimizin, ofisimizin bir köşesinde yer alır.
Gemiye ilk kez ne zaman bindiniz?
Çok küçükken, tarihini hatırlamıyorum bile. Hafızamda gemilerin büyüklüğü yer etmiş. Uzaktan gemiler çok küçük görünür. Limana gittiğinizde ise büyük şok yaşarsınız. Her şey dev gibi olur. Kendinizi küçücük hissedersiniz yanlarında. Dev gibi gemiler, vinçler… Gemiye tırmanmak da epey uzun sürer. Tırmanıp da tepeden şöyle bir baktığınızda bambaşka bir dünya çıkar karşınıza. Çocukluğumdan beri çok etkilemiştir bu beni. Bir de uzak yol kaptanları… Çok eğlencelidirler. Uzaklardan haberler getirir, sohbeti severler. Gemilerde sürekli bir hareket, koşturmaca ve heyecan vardır. Hele kaptan köşkü, dümen çok cezbedici yerlerdir.
Siz küçükken gemici olacağım diye hayaller kurar mıydınız?
Zaten yapacağım iş buydu, biliyordum. Hani önce kitabı okursunuz sonra filmini izlersiniz ya, işte öyle bir durum benimkisi.
Yelkenle nasıl tanıştınız?
Sanırım 8-9 yaşlarımda. Çeşme’de yazlığımız vardı. Her sene dört ay orada kalırdık. O dönemde çocukları yelken kursuna yazdırırlardı. Çocuklar 3-4 saat yelkenle uğraşsın da rahat edelim diye düşünürdü anneler.
Sonra devam ettiniz mi?
Başka yapacak bir şeyimiz yoktu ki…Optimist yaptım. Laser’in taklidi sunfish vardı o günlerde, onu yaptım. Gençlik yıllarımda sörfe başladım. Sörf yapan toplasan 10 kişiydik. Kartal Babalar vardı. İlk o getirmişti sörfü. Herkes bu ne diye bakıyor ve denemek istiyordu. Sonra ben de aldım, bütün gün sörf yapardım.
SPORA TAM DESTEK
Arkas yelken dışında başka spor branşlarına da destek veriyor. Arkas Spor Kulübü’ne kayıtlı 700’e yakın öğrenci var. Amaçları farklı spor branşlarına destek vermek ve İzmir’de o sporların gelişmesine katkı sağlamak. Arkasspor Erkek Voleybol takımı 2009’da Türkiye’nin ilk erkek Avrupa Şampiyonu oldu.Yüzme alanında da faaliyet gösteriyorlar. Şu an 150 yüzücüleri var. Dört yıldır faaliyette olan yüzme şubelerinden milli takıma iki sporcu çıktı. Arkas Spor Tesisleri’nin yanında havuz yapma projesi için de çalışmalar sürüyor. Şirket 21 yaşındaki sörfçü Enes Yılmazer’e destek veriyor. Rüzgâr sörfü şampiyonalarında dünya çapında başarılara imza atan Yılmazer, 2008 yılında gençler slalom yarışlarında Windsurf Türkiye Şampiyonası’nda ve Dünya Gençler Slalom Şampiyonası’nda birinci oldu.
YARIŞ, BAŞKA BİR DÜNYA
Şirket ekibiyle yelkene devam ediyorsunuz. Arkas yelken takımı nasıl kuruldu?
Bizim bazı yöneticilerimiz kendi aralarında bir tekne almışlardı. Takım kurmuş ve yarışlara katılıyorlardı. Bana da sık sık yarışları, yaşadıkları heyecanı anlatıyorlardı. Yarışlara çağırıyorlardı. Ama bu Arkas’a bağlı bir takım değildi. 2009 senesinde ilk kez onlarla bir yarışa katıldım fikir de o süreçte doğdu.
Nasıl hissettiniz?
Kabul ederken epey tereddüteydim. Yelkene ara vermiştim, o güne kadar bir takımda yer almamıştım. Ama katıldım ve yarış bana çok eğlenceli geldi. Keyif aldım. Ertesi sene takımı kurduk. Zaten BAYK CUP’ın da sponsoru olmuştuk o yıl. Kazandıkça heyecanımız daha da arttı, daha da motive olduk. Böylece devam etme kararı aldık. O dönem bir Beneteau 40.7 ile yarışmıştık. Yarışlara Arkas takımıyla karar verince tekneyi de değiştirdik. Saf yarış teknemiz olmalı diye düşündüm. Profesyonel bir tekne arıyorduk ve Farr 40 aldık.
Çocukluğunuzdan beri denizle içiçesiniz. Yarış size farklı bir deneyim yaşattı mı?
Biz gemilerle uğraşıyoruz ama gemiler bizim binip gezdiğimiz araçlar değil. Yarış benim başbaşka bir dünyayla tanışmamı sağladı. Yarışlara katıldığımda o yılın en keyifli günlerini yaşıyorum… Denizin insanı terbiye ettiğini, sabrı öğrettiğini ve öngörü yeteneğini geliştirdiğini düşünüyorum. Yelkende tekneyi ve rakipleri tanımanız, rüzgârı ölçmeniz, ekibin parçası olmanız, risk almanız, hızlı karar vermeniz şart. Böyle sıralayınca zor gibi gelebilir ama yelken yaparken kafamı boşaltıyorum. Teknede bana ne derlerse onu yapıyorum. Balona geçiyorum, dümene geçiyorum… Bu insana rahatlama getiriyor.
Ekibin hepsi Arkas’tan mı?
10 kişilik ekibin altısı amatör,dördü profesyonel. Üç kişi Arkas’tan. Eşim de bizim takımda. O yelkeni yarışlarda öğrendi. Çok da sevdi. Skipperımız Serhat Altay.
Bütün yarışlara katılıyor musunuz?
Ne yazık ki işlerin yoğunluğundan bütün yarışlara katılamıyorum. Doğayla bir mücadele vardır yelken sporunda. İnsanda bir alışkanlık yapar. Ben eskiden bireysel yelken yapıyordum. Teknem ve ben vardık. Şimdi ekip olarak yarışıyoruz. Çok da keyifli alıyorum…