Elektrikli teknelerin önündeki en büyük sorun olan “Menzil endişesi” hızlı şarj istasyonlarıyla çözülmeye çalışılıyor. Peki nedir bu menzil endişesi?
Elektrikli tekne teknolojileri, çevre dostu, sessiz ve düşük bakım gerektiren çözümleriyle denizcilikte devrim yaratıyor. Ancak, günümüz batarya teknolojisinin fosil yakıtların sunduğu enerji yoğunluğunu henüz yakalayamaması, “Menzil endişesi (range anxiety)” olarak bilinen temel bir soruna yol açıyor.
Menzil endişesi nedir?
Elektrikli araç kullanıcılarının yaşadığı menzil endişesi, denizcilik sektöründe de benzer şekilde hissediliyor. Menzil endişesi, elektrikli tekne kullanıcılarının, tekne batarya şarjının planladıkları mesafeyi kat etmek için yeterli olmayacağı ve yolculuk sırasında veya sonrasında, şarj istasyonu bulamayacakları korkusunu ifade ediyor. Bu endişe, elektrikli teknelerin menzil kapasitesi ve mevcut şarj altyapısının yeterliliği konusundaki belirsizliklerden kaynaklanıyor. Bu durum, uzun seyahatlerde batarya şarjı ve dolayısıyla şarj altyapısına duyulan ihtiyacı artırıyor.
Günümüzde pek çok elektrikli tekne, tek bir şarjla 30–50 mil arasında seyahat edebiliyor. Bu durum, özellikle açık denizlerde ve uzun mesafe rotalarında menzil endişesine neden oluyor. Bataryaların uzun yolculuklarda yeterli olup olmayacağı konusundaki belirsizlik, “Elektrikli teknelerle açık denizlerde seyir mümkün mü?” sorularını doğuruyor.
Endüstri liderleri batarya teknolojilerindeki sürekli iyileştirmelerle bu sorunu aşmayı hedefliyor. Örneğin, gelişmiş lityum iyon batarya formülleri ve silikon anot teknolojileri, enerji yoğunluğunu artırarak daha uzun menziller sunma potansiyeline sahip. Böylece, elektrikli teknelerin menzil performansı kademeli olarak artarken, kullanıcıların endişeleri de azalmaya başlıyor.

Hızlı şarj olan tekneler
Elektrikli tekne üreten birçok marka özellikle DC hızlı şarj istasyonlarında çok hızlı şarj olabilen bataryalarla teknelerini donatmaya başladı. Böylece kullanıcılar daha az bekleyip denizde daha fazla zaman geçirebiliyor.
- Axopar’ın AX/E serisi de bunlardan biri, gelişmiş DC hızlı şarj teknolojisiyle donatılan teknelerin bataryaları yaklaşık bir saat içinde yüzde 80 kapasiteye kadar şarj edebiliyor.
- Candela’nın C-8 modeli, DC hızlı şarj desteği sayesinde bataryasını yüzde 20’den yüzde 80’e yaklaşık 30 dakikada şarj edebiliyor.
- Sialia 45, 500 kWh kapasiteli bataryalara sahip. Standart konfigürasyonda, Monako ile Saint Tropez arasındaki mesafeyi tek bir şarjla kat etmek için fazlasıyla yeterli olan 63 mil (102 km) menzili sağlamak için yeterli. Hızlı şarj olmaları sayesinde, şarjı üç saatte yüzde 10’dan yüzde 90’a çıkabiliyor.
- X Shore’ın Eelex 8000 modeli, yüksek hızlı şarj desteği sayesinde bataryasını yüzde 20’den yüzde 80’e yaklaşık 40 dakikada şarj edebiliyor.
- Qurrent, 500 kW DC hızlı şarj kapasitesine sahip elektrikli tekneler üretiyor. Bu yüksek şarj kapasitesi, bataryaların daha kısa sürede tamamen şarj edilmesini sağlıyor ancak, mevcut altyapı göz önüne alındığında, bu yüksek hızda şarj imkanı her bölgede bulunamayabiliyor.

Denizde şarj altyapısında yenilikçi yaklaşımlar
Menzil endişesini hafifletmenin en önemli yollarından biri, yaygın ve hızlı şarj altyapısının kurulması olarak görülüyor. Marinalarda kurulan şarj istasyonları, marinalarda artan elektrikli tekne sayısına yanıt verecek şekilde geliştiriliyor.
Marinalarda teknelerin geçmişten beri kullandığı elektrik sistemleri elektrikli teknelerin şarjı için yetersiz. Tam şarja ihtiyaç varsa, 120 voltluk bir elektrik prizinden bağlanarak yapılan şarj süresi 10 saati bulabiliyor. 240 voltluk bir bağlantı bu süreyi yarıya indiriyor. Uzun süreli şarjın çözümü ise, yüksek hızlı şarj kapasitesine sahip marina istasyonları.
DC hızlı şarj cihazları, normal AC şarj istasyonlarına göre 7 ila 50 kat daha fazla güç sağlayarak, bataryaların daha kısa sürede şarj edilmesine olanak tanıyor. Ancak, yüksek güç çıkışı, bataryalarda ısı üretimine ve strese neden olabileceğinden, şarj süreçlerinin dikkatle yönetilmesi gerekiyor.
Önde gelen şarj şirketlerinden Aqua superPower, denizcilik için özel olarak tasarlanmış yüksek hızlı DC şarj istasyonlarıyla dikkat çekiyor. Şirketin geliştirdiği Aqua 75 DC şarj üniteleri, çift CCS2 konektörleri sayesinde bir teknenin bataryasını 20–40 dakika gibi kısa sürede yüzde 10’dan yüzde 90’a kadar şarj edebiliyor. Bu tür hızlı şarj çözümleri, elektrikli teknelerin seyahat planlamasını daha esnek hale getirerek menzil endişesini azaltıyor.
Ayrıca, Plugboats ve benzeri kaynaklar, Avrupa’nın farklı bölgelerinde şarj altyapısının hızla genişlediğini ve yenilikçi projelerle desteklendiğini vurguluyor. Örneğin, Fransa’nın Brittany bölgesinde, Aqua superPower ağına katılan yeni istasyonlar, bölgedeki elektrikli tekne sayısının artmasıyla paralel olarak şarj erişimini kolaylaştırıyor. Bu istasyonlar, yalnızca hızlı şarj imkanı sunmakla kalmıyor, aynı zamanda farklı batarya sistemleriyle uyumlu entegre çözümler de sağlıyor.
Norveç de, denizcilik sektörünün elektrifikasyonunda öncü ülkelerden biri. Kempower, Plug ve Evoy gibi yerel şirketlerle işbirliği yaparak Norveç’te elektrikli tekneler için hızlı şarj çözümleri sunuyor.
Türkiye’de ise elektrikli teknelerin kullanımını desteklemek amacıyla hızlı şarj istasyonlarının kurulumu konusunda bazı adımlar atılsa da bu alandaki gelişmeler henüz başlangıç aşamasında ve mevcut altyapı sınırlı.

Politikalar ve sektörel işbirlikleri
Elektrikli teknelerin çevreye olan olumlu etkileri, sadece sıfır egzoz emisyonları ile sınırlı değil. Geleneksel içten yanmalı motorlarla çalışan tekneler, gürültü kirliliğine ve suya zararlı atıkların salımına yol açarken; elektrikli tekneler bu tür sorunları minimuma indiriyor.
Hükümet teşvikleri, çevresel politikalar ve Avrupa Yeşil Anlaşması gibi girişimler, elektrikli tekne kullanımının artmasına destek oluyor. Bu politikalar, özellikle koruma altındaki deniz alanlarında elektrikli tekne kullanımını zorunlu kılmaya yönelik düzenlemeler içeriyor.
Sadece batarya ve şarj teknolojisindeki gelişmeler değil, aynı zamanda sektör içi işbirlikleri de önemli bir rol oynuyor. RAD Propulsion, Torqeedo, RS Electric Boats ve diğer öncü firmalar, entegre sistemler geliştirerek hem motor verimliliğini artırmayı hem de şarj süresini kısaltmayı hedefliyor. Bu şirketlerin geliştirdiği ürünler, elektrikli teknelerin hem performansını hem de kullanım kolaylığını iyileştiriyor.

Kullanıcı deneyimleri
Elektrikli teknelerin kullanıcıları, şarj süresi ve menzil konusunda başlangıçta bazı endişeler taşıyor olsa da, gerçek kullanım deneyimleri bu teknolojinin güvenilirliğini ortaya koyuyor. Birçok tekne sahibi, şarj altyapısının genişlemesi ve batarya teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde, elektrikli teknelerin günlük kullanımda yeterli performansı sunduğunu belirtiyor. Örneğin, Saint-Cast ve diğer Avrupa istasyonlarında yapılan pilot uygulamalar, tekne sahiplerinin kısa sürede şarj edilebilmesinden duyduğu memnuniyeti artırıyor.

Geleceğe yönelik beklentiler
Elektrikli teknelerdeki menzil sorunu, teknolojik gelişmeler ve inovatif şarj çözümleriyle hızla aşılmaya başlanıyor. Gelişmiş batarya teknolojileri, yüksek hızlı deniz şarj istasyonları ve sektör içi işbirlikleri, elektrikli tekne kullanımını daha güvenilir ve pratik hale getiriyor. Bu dinamik ortam, denizcilikte sürdürülebilir ve fosilsiz bir geleceğin habercisi olarak öne çıkıyor.
Böylece elektrikli tekne piyasasının önümüzdeki yıllarda yüzde 20’ye varan yıllık büyüme oranlarıyla genişlemesi bekleniyor. Global elektrikli tekne pazarının 2030’a kadar milyonlarca tekneye ulaşabileceği öngörülüyor. Hükümet teşvikleri, çevre dostu politikalar ve artan kullanıcı bilinci, elektrikli tekne kullanımını daha cazip hale getiriyor.
Yüksek hızlı şarj istasyonlarının yaygınlaşması ve batarya teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde, elektrikli teknelerin uzun menzilli seyahatlerde de etkin şekilde kullanılabileceği öngörülüyor. Bu gelişmeler, elektrikli teknelerin deniz ulaşımındaki rolünü güçlendirirken, aynı zamanda çevresel etkiyi azaltarak deniz ekosistemlerinin korunmasına, gürültü ve hava kirliliğinin azaltılmasına ve sürdürülebilir ekonomik büyümenin desteklenmesine de katkı sağlayacak.
Elektrikli tekne teknolojilerindeki bu dönüşüm, çevresel faydaların yanı sıra yeni iş modellerinin ve altyapı çözümlerinin de önünü açıyor.