Cervantes’in sözü geliyor aklımıza Aytül ve Cem Hızlan’a bakınca. “Kuru pantolonla balık tutulmaz.” Tutulmuyor, doğru ama hayalleri uğrunda ter dökenlere de hiçbir engel işlemiyor. Röportajlarını okuyun, hayal kurun ve peşinden gidin…
Röportaj: Kadir Pirasoğlu
Tekne almak, teknede yaşamak, hele hele kendi tekneni yapmak zor iş ama imkansız değil. Aytül ve Cem Hızlan bu anlamda birçok insana ilham verebilir. Hayallerindeki tekneyi belirlediler, modele uygun planı seçtiler, yılmadan, bıkmadan çalışmaya devam ettiler. Geçtiğimiz ay da yıllara yayılan uğraşlarının ödülünü aldılar ve teknelerini Tuzla’da suya indirdiler.
Serin ve yağmurlu bir sonbahar gününde onlarca insanla birlikte Mojo’yu suya indirmek için Tuzla ViaPort Marina’da buluştuk. Adettendir ya; meraklı bakışlar arasında liftte duran Mojo, karinasında bırakılan son yerler çift tarafından zımparalanıp, boyandıktan sonra lift havuzunun yolu tuttu. Herkes heyecanlı. Denize atma ritüeli gerçekleştikten sonra nefesler tutuldu ve Mojo yavaş yavaş suya indirildi. Tekneleriyle ilk turlarını atan çiftin gururla karışık mutluluğu yüzlerinden okunuyor.
Mojo’nun hikayesinden önce sizin hikayenizi dinleyebilir miyiz?
Aytül: Cem’in annesi Güzin Hanım’dan öğrendiğim kadarıyla çocukluğundan beri Cem’in denize ve deniz araçlarına merakı varmış. Ufak bir su birikintisi görse kağıt ve kürdanı alıp bir tekne yapıp yüzdürürmüş. Ben de çocukluğumdan beri denizle ilgili konuları hep sevmişimdir ama hiç tekne yapmak gibi bir hayalim olmadı. Ta ki Cem’i tanıyana kadar. Ben aslında onun “oldurabilme yeteneğine” kapıldım. Hayal etmek ve onu yaşamak… Bir insanın hayatında bence en önemli şey. Ben bunu tek başıma yapmaya çalışıyordum ama Cem’in de öyle olduğunu görmek beni çok cesaretlendirdi. bana sadece ona destek olmak kaldı.
Cem: “Daha ağlamasından türkücü olacağı belliydi” derler ya. Çocukken babaannem beni oyalamak için Beşiktaş-Üsküdar motorlarına bindirirmiş. Bir keresinde beş kez Beşiktaş’tan Üsküdar’a gidip gelmişiz. Bu hoşluklar bir yana böyle bir projeyi insan tek başına yapamaz. Aytül’ün varlığı ve ısrarlı teşvikleri olmasaydı böyle bir şey de olmazdı. Bir şeye, emek harcayacaksanız bir anlamı olmalı. İşte o anlam Aytül’den geldi.
Denizciliğe, tekneciliğe merakınız nereden kaynaklanıyor?
Aytül: Doğada olmak beni çok mutlu ediyor. Canlı olduğumu hissediyorum. Teknede, özellikle yelkenlide rüzgârı ve gücünü çok iyi hissedebiliyorsunuz. Belki de çocukluğumda yaptığım tekne tatili en tetikleyici faktördü.
Cem: Bende bu merakın ne zaman doğduğunu bilmiyorum ama teknesiz hayat benim için bir sürgün.
Tekne yapmaya nasıl karar verdiniz?
Aytül: Cem, daha önceden 5.5 metrelik bir tekne yapmıştı; adı İnanna. Hafta sonlarımızı teknede çocuklarla birlikte küçük tatiller yaparak geçiriyorduk. Bir gün ağzımdan sadece “Acaba biraz daha büyük bir teknemiz mi olsa?” cümlesi çıktı. O kadar.
Cem: Yetmez mi? Ben zaten böyle bir şey için dünden hazırım. Canım hayat arkadaşımdan da böyle bir destek gelmiş, daha ne.
Mojo ilk tekneniz mi?
Aytül: Benim inşa sürecinde bulunduğum ilk tekne.
Cem: Benim yaptığım modelleri de sayarsak sekiz oldu. Önce gemi modelleri, sonra 17 feet bir catboat ve Mojo. Şu ana kadar Mojo haricindekilerin tümü satıldı.
Adını nerden aldı? Büyü anlamına geldiğini biliyoruz. Size büyüyü yapan kim oldu?
Aytül: Mojo sözcüğünü, aramızda kısaca -hayat enerjisi, yaşama isteği- olarak kullanıyorduk. Buna hizmet edecek unsurlardan biri olacaksa teknenin adı neden “Mojo” olmasın dedik ve ismi konulmuş oldu. Büyü anlamı da var tabi; daha önce söylediğim gibi.
Yıllara yayılan, ciddi bir iş var Mojo’nun yapım sürecinde. İş bölümü nasıldı? Dışarıdan destek aldınız mı?
Aytül: İlk günden beri hiç yılmadan atölyeye düzenli olarak giden Cem’di. İlk ve son birkaç yıl ben de düzenli olarak eşlik ettim. Güç gerektiren işleri Cem yaptı. Ben daha çok destek olarak; aletlerin getirip götürülmesi, ikinci birine ihtiyaç duyulan işlerde, epoksi hazırlanması, zımba tellerinin sökülmesi, ölçü-çizim gibi işlerde yardım ettim. Atölyenin düzeni, temizliği, yemek, bulaşık, lojistik, fotoğraf çekimi ve Mojo’nun adım adım üretim aşamalarını gösteren blogumuzun idaresi gibi işlerle ilgilendim. Profesyonel bir destek almadık. Planları Dudley Dix’ten satın aldıktan sonra bitirene kadar; çizim aşamasından salmanın yapımına kadar tüm işlerle en ince ayrıntısına kadar birebir uğraştık. Tabii dostlarımızın katkısından söz etmeden geçemeyeceğim: sevgili Ömer Kırcal, Erol Şar, Mehmet Erem düzenli ziyaretçilerimiz ve destek olan arkadaşlarımızdı. İsimlerini sayamadığım birçok arkadaşımız da kritik noktalarda bize hep destek oldular.
Cem: İş bölümü Aytül’ün dediği gibi oldu ama o önemli bir şeyi atlıyor. Atölyede yalnız olmakla orada birinin daha olması çok farklı şeyler. Kışın soğuk, karanlık, kasvetli havalarında ve yazın bitmek bilmez sıcak çalışma saatlerinde fiziksel olarak çalışmasının yanında ne olursa olsun onun varlığı çok önemliydi.
Başlangıçtaki motivasyonunuzu sonuna kadar koruyabildiniz mi?
Aytül: En başlarda, bizi ayakta tutan ve motive eden hayallerimizdi. Fakat işler uzadıkça “Bitmeyecek bu tekne” endişeleri başladı. Bu sırada blogumuz vasıtasıyla bizi takip eden tanıdık, tanımadık arkadaşlarımız bizi ayakta tuttu. Dudley Dix’e blogumuzun linkini göndermiştik. O da web sitesinde paylaşmıştı. Ve bu sayede de dünyanın her yerinden takipçimiz oldu. Aldığımız olumlu geri dönüşler devam etmemizde çok faydalı oldu.
Cem: Motivasyon hoş bir sözcük sadece. Devamlılığımızı ve sonuca ulaşmamamızı sağlayan şey; istikrar. Düzenli ve sürekli emek harcamak zor iştir. Sorgulamaya kalktığınızda sizi caydıracak pek çok yanıt bulabilirsiniz. Örneğin; bazen motivasyonunuz düşük olabilir, kendinizi yeterince istekli hissetmeyebilir ya da bunun gibi pek çok psikolojik gerekçe bulabilirsiniz. Oysa sonucu psikoloji değil, emek belirliyor.
Çevrenizden nasıl tepki aldınız? Hayalinizi destekleyenler mi daha çoktu, hafife alanlar mı?
Aytül: Özellikle başlarda destekten daha çok olumsuz tepki aldık. Hatta Cem’e, “Abi senin psikolojin bozulmuş, bir doktora git istersen” diyenler bile oldu. En sık aldığımız tepkiyse; “Ee yüzecek mi bu? Batmaz değil mi?” şeklindeydi.
Cem: Ben alışkınım bunlara. Hatta istisnasız yapılan “espriyi” söyleyeyim; “Kapıdan sığacak değil mi?”
Hangi noktalarda kırılma yaşadınız?
Aytül: Aslında her kırılma noktasında hep bir çözüm yolu bulabildik ve devam ettik. İlk kışımız atölyede biraz sert geçince ikinci kış için kuzine soba aldık ve kışlarımız inanılmaz keyifli ve rahat geçmeye başladı. Kaplama sırasında bazı yerlerin kontrplaklarını bükemeyince daha küçük parçalar halinde kaplama yaptık. Ama teknik olarak bizi caydıracak kırılma noktaları pek yaşamadık. Çünkü inşaya başlamadan önceki bir yıl, planlama süreci olarak geçti. Nerelerde nasıl sorunlar çıkabileceğini bilerek ve daha sorun çıkmadan çözüm üreterek devam ettik. O nedenle planımız “tıkır tıkır” işledi.
Teknede yaşamayı düşünüyor musunuz? Mojo sürekli yaşamak için uygun özelliklere sahip mi?
Aytül: Mojo’da dört kişi rahatlıkla yaşayabiliyoruz. Özellikle teknenin iç detayları tamamlanınca çocuklar ve benim için atölyeden ayrılmak zor geldi. Hafta sonlarımızı, denize indirdiğimiz ilk günden itibaren teknede geçiriyoruz. Teknede alan dar olduğundan fazla dağılma şansınız yok. Elinizin altında sadece gerekli eşyalar oluyor. Daha kompakt bir yaşamınız oluyor ve hayat kolaylaşıyor. Dışarı çıktığınızda denizle iç içesiniz. Canınız sıkılınca bir kano turu atıp geliyorsunuz. Yemek depolamak zorunda değilsiniz, hangi öğün ne yiyecekseniz ona göre malzeme alıp, taze taze yiyebiliyorsunuz. Zor tarafları da var tabii. Bulaşık makinesi kullanamadığınızdan, dağılmamak için sürekli bulaşık yıkıyorsunuz. Çamaşırsa ayrı sorun. Kirli çamaşırların eve taşınması, evde yıkanıp geri getirilmesi biraz uğraştırıcı. Zaman içinde marina çamaşırhanesini kullandığımızda işimiz kolaylaşacak. Ama kesinlikle burada daha az yemek yiyip daha çok enerji harcıyorsunuz, doğanın içindesiniz ve bu beni çok mutlu ediyor.
Dünya turu gibi bir hayalden ziyade, istediğimiz yere tekneyle keyif içinde gitmeyi istiyoruz. Mutluysak eğer, nereye gittiğimizin aslında pek önemi yok.
Birçok teknecinin hayalinde dünya turu gibi uzun seyirler oluyor. Tekneyi inşa ederken siz ne gibi planlar yaptınız Mojo’yla ilgili?
Aytül: Dünya turu gibi bir hayalden ziyade, istediğimiz yere tekneyle keyif içinde gitmeyi istiyoruz. Mutluysak eğer, nereye gittiğimizin aslında pek önemi yok. Benim için Marmara Denizi de yeterli. Hain planımız Ege ve Akdeniz’de demir atmadığımız yer bırakmamak.
Cem: Hava sıcaklığının belli bir aralıkta olması insanı daha enerjik ve canlı yapıyor. Bir gün sorumluluklarımız ve bağlarımız azaldığında göçmen kuşlar gibi belli hava sıcaklıklarını takip ederek yaşayabiliriz.
Teknenin tasarımının Dudley Dix’e ait olduğunu söylediniz. Özelliklerinden bahseder misiniz?
Cem: Gezi-yarış sınıfı, köşeleri yuvarlatılmış gövdeli bir yelkenli tekne. Hafif, hızlı ve çok yelkenci. Hafifliği özellikle işçilik açısından çok önemli. Tek kişiyseniz işleyeceğiniz malzemenin ağırlıkları işi zorlaştırabiliyor.
Neden ahşap bir tekne tercih ettiniz? Fiberglas ya da farklı bir malzeme tercih etmemenizin nedeni neydi?
Cem: Kontrplak-epoksi sistemler amatörler için çok pratik. Bunu bir ahşap tekne olarak düşünmemek gerekir. İşleme kolaylığı, hafifliği ve dayanıklılığı açısından epoksiyle birlikte kontrplak çok kullanışlı bir malzeme haline geliyor.
Tekne üretimi için yer seçimini nasıl yaptınız?
Cem: Pek de seçeneğimiz yoktu. Aytül’ün annesi Gül Hanım’ın kira aldığı bir dükkan vardı. Kiracı tatsızlık çıkarmaya başlayınca dükkana biz yerleştik. Dükkana sığdırabileceğimiz en büyük tasarımı seçtik ve başladık.
Tekneyi hedeflediğiniz sürede bitirebildiniz mi?
Cem: Üç yıl demiştim ama beş yıl benim için hiç sürpriz değil. Amatör projeler için çok olağan bir sarkma süresi bu.
Bütçe kısmında öngördüğünüz rakamları tutturdunuz mu?
Cem: Bütçeyi tam tutturduk.
Tekne yapımıyla ilgili aldığınız en büyük hayat dersi ne oldu?
Cem: Bu tekneden aldığım ders hortum kelepçelerini iyi sıkmam gerektiği. Kıyamayıp gevşek bırakınca bütün tesisatı gözden geçirmem gerekti. Şaka bir yana, yapabiliyor olmak iyi bir şey ama satın alacak gücünüz varsa satın almak daha iyi. Bizim satın alacak gücümüz yoktu.
Kendi teknesini yapmak isteyenler için bir rehber olmanız istense önem sırasına göre nasıl başlıklar çıkarırdınız?
Cem: Tek başlık. Birinden rehberlik alacaksanız başınız çok ağıracak demektir. Kimseyi rehber almayın ve kendi özelliklerinizi göz önüne alarak iş planınızı yapın. MBY
Mojo’nun seyir defteri: mojonunseyirdefteri.blogspot.com