Yachting World yazarlarından Sam Fortescue, teknelerin tamamen kendine yetebileceğini kanıtlamak isteyen İsviçreli yelkenci ve organik çiftçi Wolf’un ilk teknesi Neel 51’i yeniden yapılandırma sürecini anlatıyor.
Açıkdeniz yelken hikayeleri genelde hayatı boyunca teknelerde bulunmuş biriyle başlar. Ancak bu hikaye biraz farklı. Wolf adlı bir İsviçreli, 2016 yılında Neel 51 trimaranı üzerinde çalışmaya başladığında yelkenciliğe adım attığını itiraf ediyor.
“Yelkencilik dünyasına, yaşadığım bir sağlık sorunu sonrasında girdim” diyor yeni arzularını listelemeye başlamadan önce: “Takip eden zamanda ilk arzum bir çocuğun rüyası gibi, teknede yaşamak oldu.”
Seçimlerimizin çoğunu etkileyen önyargı veya geleneksel sınırlar olmadan tekne sahibi olma aşamasına gelen Wolf daha en baştan bir, çok gövdeli istediğini biliyormuş. “Süratli ve konforlu bir tekne istiyordum” diyor. Ancak aynı zamanda bundan biraz fazlasını istemiş. “Otonomi ve çevresel sürdürülebilirlik de olmalıydı.” Wolf’un öyküsü bu noktada ilginç bir yola girmiş çünkü sentetik tik güverte veya birkaç solar panel gibi standart “yeşil” önlemlerle yetinmeye niyeti yokmuş. “Teknelerde hayatınız genellikle bir dizel makine üzerine kuruludur. Ben fosil yakıtlara bağımlı olmaya hazır değildim.”
Bu nedenle tekne sistemleri tasarımlarını, teknede mümkün olan en alçak karbon ayak iziyle nasıl yaşanabileceği temelinde incelemiş. Bu sayede birbirleriyle bağlantılı şekilde kendi tatlı su üretimi, elektrikli tahrik sistemi, teknede gıda üretimi ve atık yönetimi çözümlerini geliştirmeyi başarmış. “Bir konsept tekne yapmaya çalışmadım, kabul ettiğim ve anladığım bir şey istedim” diyor. Şimdi deneyimini tekne üreticilerine ve diğer yelkencilere bir teknenin çevreyi kirletmek zorunda olmadığını kanıtlamak için kullanmak istiyor.
ELEKTRİĞE GEÇİŞ
İlk hedef Neel 51’in standart 75hp Volvo makinesinin alternatifini monte etmek olmuş. “Elektrikli bir motor ümit vericiydi, çünkü bu enerjiyi kendim üretebilirdim” diyor Wolf. Biraz araştırma sonunda teknenin sevk sistemi için Torqeedo’nun 50kW Deep Blue elektrik motorunu ve bunu beslemek için her biri 10kWh enerji sağlayan altı i8 lityum akü kullanmaya karar vermiş. Aküler normalde dizel makineye ayrılan hacimde kendi raflarında yerlerini almış.
Tüm elektrikli tahrik sistemlerinde olduğu gibi pervane, tekne yelken seyrindeyken aküleri şarj etmek ve indüksiyonlu ocak, elektrikli pişirici ve cihazlar gibi yükleri karşılamak için elektrik üretebiliyor.
“Bazı hesaplar yaptım ve tüm ihtiyaçlarımı karşılayacak enerjinin aslında çok kolay olduğunu gördüm.” Torqeedo sistemi 7-8kt süratte yaklaşık 1kW üretebiliyor. “Ancak bu çok daha fazla olabilirdi, bu nedenle ayrıca ihtiyaç olmadığında sudan çıkarılabilir bağımsız bir hidro-jeneratör de düşünüyorum. Bu ilginç olabilir çünkü daha düşük süratlerde daha fazla enerji üretilebiliyor.”
Doğal olarak solar paneller pervanenin üretim kapasitesinin çok üzerindeki üretimleriyle enerji sisteminin bir bölümünü oluşturuyor. Wolf üstbinaya yerleştirilmiş 3kW güçte DAS esnek panellerin günde 6-13kWh güç üretebileceğini ve ihtiyacının 8kWh olduğunu tahmin ediyor. Bulmacanın son parçası ise aküleri şarj etme konusunda gece ve gündüz destek olabilecek iki rüzgâr jeneratörü.
Teknede tatlı su üretmek açıkdeniz yelkencilerinin sürekli uğraştığı bir sorun. Teknelerin çoğu su tankının diktasından kurtulmak ve beklenmedik uzun seyirlerde endişeden uzaklaşmak için bir su yapıcı kullanıyor. Wolf da bir su yapıcı almış; tercih ettiği model, saatte 5lt üretebilen bir Katadyn PowerSurvivot 40E. Sonuçta Wolf teknede güvenlikten veya konfordan taviz vermek istememiş: “Yılın uzun bir bölümünde teknede yaşayacağım.”
SU TASARRUFU
Tabii su yapıcıyı destek amaçlı tercih etmiş ve sadece gerektiğinde kullanılacak. Wolf bu sistemi kullanmamaya çalışıyor: “Su yapıcıya bağlı olmak istemedim çünkü bu oldukça karmaşık bir teknoloji” diyor. “Tuzdan arıtma yüksek miktarda aşırı tuzlu bir atık üretiyor, bu da deniz ortamında ötrofikasyona neden oluyor. Dahası, çok yüksek güç tüketiyorlar ve bu genellikle fosil yakıtlardan elde edildiğinden teknenin menzilini kısaltırken çevresel etkileri artırıyor. Wolf’un çözümü insanoğlunun denize ilk çıktığı günden beri denizcilere tatlı su sağlayan bir sisteme yönelmek olmuş; yağmur suyu toplama. Merkezde bir noktadan tahliye olan üstbinanın kenarlarına bir yükselti ilave ederek suyun kolayca toplanıp filtre edilmesiyle depolanması mümkün olmuş. Wolf ilk birkaç dakikalık suyun atılması gibi basit bir önlemle yelkenlerde ve üstbinada toplanan tuz ve diğer kirlerden kurtulmanın yeterli olduğunu ekliyor. İlk görüştüğü tersane projesinden bahsettiğinde ona boş gözlerle bakmış ancak Neel olumlu yaklaşımıyla tekneyi diğer değişikliklere hazırlamış.
Wolf diğer taraftan organik tarımla uğraşıyor ve Noos’ta gıda yetiştirmeyi planlıyor. Teknede boşa harcanan bol miktarda hacmi kullanmak istiyor ve yoğun iç mekân yetiştirme teknikleri kullanarak marul, turp ve diğer otlar yanında kabak, domates ve hatta patlıcan yetiştirmeyi düşünüyor. “Organik tarımcı olarak, çok küçük bir alanda oldukça yüksek miktarda ürün yetiştirebileceğimi biliyorum” diyor. “Beklentim dört kişinin yıllık sebze ihtiyacını karşılamak. Bunun için doğru sebzeleri seçmek ve daima önceki ürün tükenmeden bir sonrakine başlamak gerekiyor.” Özel raflar kamaralar arasındaki koridoru ve normalde dış gövdelerde misafir banyosu olan alanları dolduruyor. Raflar hafif toprak ve suyu tutmak için bir tür plastikle kaplanmış. Üst kısımda ise bitkilerin sert havalarda düşmesini önlemek üzere delikli kumaştan bir örtü kullanılıyor. Wolf 400lt kadar toprak kullandığını belirtiyor. Bitkilerin fotosentez yapabilmesi için bazı hatch ve camların UV korumasının çıkarılması gibi bazı ilave değişiklikler de gerekmiş. Wolf daha fazla doğal ışık için birkaç ilave hatch ve bunu desteklemek için sera standardında LED aydınlatma monte etmeyi de planlıyor. Daha karanlık köşelerin ise mantar yetiştirmek için ideal olacağını söylüyor.
ATIKLAR
Doğal olarak, bir tekne sadece ikmal yapmaz, aynı zamanda atıklardan da kurtulmalıdır. Burada da Wolf ilginç çözümler üretmiş. Süperyatlarda zorunlu bir özellik olan su arıtma sistemi Noos’un önemli ekipmanlarından biri. “Siyah suların” diğer atık sulardan ayrı tutulmasıyla, duş ve lavabolardan gelen gri suların filtre edilerek yeniden kullanımı mümkün oluyor. Bu su kapalı bir sistemle vakumlu tuvaletlerde (kullanım başına tüketim sadece 0.2lt), çamaşır makinesinde ve duşlarda, özetle içme suyu dışında her yerde kullanılıyor. Bu yolla gri suların yüzde 75’i geri kazanılıyor.
Pişirme, sebze yetiştirme veya siyah su sisteminden kaynaklanan tüm organik çöpler, içinde talaş ve kurtçuklar bulunan Clivus kompost sisteminde toplanıyor. Sistem zengin bir humus ve sıvı kompost üretiyor ve bu ürünler raflarda gübre olarak kullanılıyor. “Tekneden atılan çöp biyolojik açıdan nötr” diyor Wolf. “Sistem, siyah su kompost tankına geldiğinde kötü kokulara neden olabiliyor ancak bir karbon filtre bu sorunu tamamen ortadan kaldırıyor.”
Tüm bu yenilenebilir teknoloji ve sürdürülebilir sistemlere karşın Wolf dizel yakıtlı bir Torqeedo jeneratör de kullanıyor. “Avantajı yüksek miktarda enerjiyi uzun bir süre için depolayabilmesi; bu enerji, gerektiğinde anında devreye alınabiliyor” diyor isteksizce. “Sonuçta güvenlik daima öncelikli.” Amaç sistemi hiç kullanmamak fakat Wolf bunun mümkün olmayabileceğinin farkında. “Gerçekten enerjiye ihtiyacınız olan ama yeterince üretemediğiniz bir durum olabilir, örneğin bulutlu ve rüzgarsız bir hava. Palma de Mallorca civarında iki haftalık sürede jeneratörü hiç kullanmadım ve hesaplarıma göre ihtiyaç olmayacak. Günde sadece 4-6 saatlik yelken seyriyle 1-2 saatlik elektrikli tahrik kullanabileceğim.”
Yüksek enlemlerde seyir için küçük bir Refleks tipi odun sobası kullanmayı düşünüyor. “Birçok plajda bol miktarda bulunan odun ilave enerji için iyi bir kaynak sunuyor. Teknede bulunduğu yere bağlı olarak sobanın yemek pişirmekte de kullanımı mümkün olabilir.”
ÖNCÜLÜĞÜN MALİYETİ
Wolf modifikasyonlarının standart dizel tahrikli tekneye kıyasla 120 bin Euro ekstra maliyet getirdiğini belirtiyor. Ancak daha az bakım-tutum maliyeti ve neredeyse sıfır yakıt tüketiminin, farkın amorti edilmesine yardımcı olacağına inanıyor. “Noos bu yeni yaklaşımı seçen ilk tekne olabilir, bu nedenle birkaç yıl sonra sistemlerin çok daha aza mal olacağı gerçeğini ve farkın giderek daha azalacağını kabul edelim” diyor. “Sonuçta, dizel tabanlı bir tekneden ucuza gelmesi bile mümkün.”
Wolf sistemlerini bu sezon Akdeniz’de geliştirmeyi, sonrasında ise Atlantik’i geçerek Karayipler’i keşfetmeyi planlıyor. Aslında teknede yaşama hayalini gerçekleştiriyor olsa da daha önemli bir amacı da var; yelkenciliğin sürdürülebilir yoluna örnek yaratmak. Her şey seçtiği “noos” veya farkındalık konseptine uygun: “Biz insanlık olarak parçacık reaksiyonlarından evrenin sınırlarına kadar her şey hakkında bilgiye sahibiz. Buna karşın herkes için su, gıda ve etik toplum gibi çok basit sorunları çözmeye kadir değiliz. Eksik olan farkındalık. Noos rasyonellik ve zekâ anlamına geliyor. Tekne bu konseptin bir sembolü.”
Sürdürülebilir Yelkencilik yazısı Mayıs 2020 sayısında yayınlanmıştır.