Teknemiz Blue Note ve biz palamarları çözmek için hazırız. Şimdi uzun zamandır hayalini kurduğumuz, muhteşem manzaralar eşliğinde unutulmaz anlar yaşayacağımız fiyort turumuz için yola çıkma zamanı…
YAZI VE FOTOĞRAFLAR: Oya Ergeneci
Yolculuk zamanı geldi. Sabahın erken saatlerinden itibaren içimizde deli bozuk bir telaşla yola çıkmaya hazırdık. Teknenin her köşesinde ışıl ışıl pozlarımızı verdik. O güne kadar yaşadığımız maceraların en görkemlisi başlamak üzereydi. Palamarları çözdük, karadan usulca uzaklaşırken gururun içine sıkışmış tedirginlikle bizi uğurlamaya gelen Hallberg Rassy ailesine el salladık. 20 saat süreceğini hesapladığımız, 167 deniz millik yolculuğumuz böylece başladı.
25 deniz mili hızla kuzey batıdan esen rüzgâr yelkenlerimizi doldurdu ve orsa seyrinde 9-9.5 knot süratle Blue Note kuzey denizlerinde kendini gösterdi. Rüzgârı ve denizin gücünü hissetmek harika bir duyguydu. Deniz kıpır kıpır, havaysa buz gibiydi. Bizse üç ay sürecek yolculuğun henüz üçüncü saatinde darmadağın olmuştuk. Aşağı yukarı, sağdan sola hareket eden teknenin içinde sürekli değişen ağırlık merkezi ve kaybolan yön duygusu bizi serseme çevirmişti. Her birimiz ayrı köşelerde yanımızda kovalar, yeşermiş ifadelerimizle bedenlerimizin bu yeni düzene çarçabuk alışmasını umuyorduk. Bu çetrefilli koşullara rağmen gözlerimiz ışıl ışıldı. Aslında bu bir bakıma bir doğum süreciydi; acılı, sancılı bir o kadar yeni, umutlu ve mutlu…
Ayaklarımız yerden kesilmişti. Bizim için temeller, kökler değişmiş, küçücük bir tekneyle kocaman bir evrene sahip olmuştuk. İçim dışıma çıkmış bitap haldeyken bile “ne güzel bir şey yapıyoruz değil mi Atacan?” demekten kendimi alamıyordum. Kendini ilk toparlayan Atacan oldu. Nöbeti John’dan devraldı. Ardından ben havuzluktaki yerimi aldım. Mert ise hiçbir koşuldan etkilenmeden mışıl mışıl uyuyabildi. Saat 23.00 civarı, gün geceye dönerken denizin gündüz gösterdiği hırçınlığından eser yoktu. İskele tarafında tabak gibi bir dolunay, sancakta ise geceye kendini bırakmak istemeyen güneş ışığı, çok uzaklarda görülen tankerlerin ışığı, buz gibi bir hava… Böylece kuzeydeki ilk gecemiz yaşandı ve bitti. Sabah saat 4:00’da her yer aydınlıktı. Bu sezonda rotamız süresince hep parlement mavisi geceler yaşadık.
Kuzey Denizi’ndeki bu ilk gecede, bu rüya biter kaygısıyla uyuyamadım. Her şey birbirinin içindeydi; yepyeni bir yuvamız; Blue Note, görülecek dünya harikası yerler, bu hayatın kurallarına uyum sağlamak, öğrenmek ve en önemlisi hep yolda olmak. Okyanus göçebesi olmak…
GÜNEYDEKİ İLK DURAK
Neredeyse iki gündür seyir halindeydik. Norveç’in güney ucundaki Kristiansand şehri bu rotanın ilk durağıydı. Kitaplardan araştırmalarıma göre bu liman kenti Norveç’in denize girilebilir ender kentlerinden birisiymiş. Ancak bizim gibi Akdeniz iklimine alışkın olanlar için değil denize girmek montlarımızı bile üstümüzden atamadık. Buraya ulaştığımızda akşam olmak üzereydi, tekneyi ve kendimizi temizleyip çevreyi keşfettikten sonra henüz şehrin ışıklı saatlerinde misler gibi uykuya çekildik.
Okyanus Göçebeleri yazı dizimizin ikinci bölümünü Kasım 2020 sayımızda okuyabilirsiniz.