Seul Olimpiyat Oyunları ile başlayan yeni dönem olimpiyat maceramız Rio Oyunları’na kadar kesintisiz olarak devam etti.
Bizden çok daha büyük kaynaklı ve bütçeli spor branşlarıyla karşılaştırdığımızda hepimizin gurur duyacağı bir tablo ortaya çıkıyor. Hele bir de son organize edilen oyunlardaki kota sistemiyle katılım başladıktan sonra, değil madalya almak orada ülkemizi temsil edebilmek bile büyük başarı diye düşünüyorum.
Bizim sporcularımızı değerlendirdiğimizde, ne kadar zor kota alabildiklerini düşünürsek hepsinin alınlarından öpmek gerekiyor. Emekleri, çabaları ve en önemlisi de cesaretleri için. Öncelikleri arasında spor olmayan bir ülkede yel değirmenlerine saldıran Don Kişot gibi yılmadan, yıkılmadan mücadelelerine devam ettiler. Belki dışarıdan bakınca “Ellerindeki imkânlar kimde olsa başarılı olur” diye düşünenler olabilir. Ancak bu gençlerin karada ve denizde ne savaşlar verdiklerini bilseniz bir ay bile dayanamazsınız.
Derecelere gelince, maalesef beklediğimiz mucizeler gerçekleşmedi. Daha önceki yazılarımda da yaptığım değerlendirmelere uygun sıraları elde ettiler. Sporcularımızın daha önceki yarışlarda aldıkları dereceler de incelendiğinde, genelde bulundukları yerlere yakın dereceler elde ettiklerini görüyoruz. Gönül performanslarda hep büyük sıçramalar bekliyor, fakat yelken yarış sistemi bu tip sürpriz yükselişlere izin vermiyor. Bir yarışta çok iyi gitseniz de seri ilerledikçe herkes yerli yerine oturuyor. Önümüzde federasyon seçimleri var. Bence çok kötü bir seçim sistemiyle başkanımızı seçiyoruz. Hayatında bir kez bile yelkenli tekneye binmemiş “delegeler” değişik kıstaslarla oylarını verecek ve başkanı belirleyecekler. Yelkenin sağlıklı yürüyebilmesi için mutlaka delege sistemini sporun gereksinimleri yönünde değiştirmek gerek. Kulüplerin temsilinin yanında sporun ileri gelenlerinin de ağırlıklı oy hakkı olduğu bir sisteme geçmek gerekiyor. Güç birliğinin lafta kaldığı sistemde, bu gidişle bölünmeler daha da derinleşecek, yelken hızla güç kaybedecek.
Yeni seçilecek federasyonun çok acil bir şekilde 2020 Oyunları için bir plan yapması gerekiyor. Eldeki sporcuları daha da geliştirmeye çalışıp, onların yanına partnerler eklemek gerekiyor. Maalesef sporcular tek kaldıkları zaman performansları pek de istenen düzeyde kalamıyor. Finn erkeklerdeki Alican ve Laser Radial bayanlardaki Çağla çok gençler, sınıflarında bir olimpiyat daha rahatça yapabilirler. 470 sınıfındaki Çınar kardeşler ise, bu sınıfa büyük hizmet verdiler. Çok yetenekliler, bu deneyimlerini başka bir sınıfta değerlendirmeleri hem olimpik takımımızın daha da büyümesine hem de kendileri için yeni bir heyecan doğmasına yol açacaktır.
Laser sınıfı ise bir an önce kendini toparlamalı. Bu kadar iyi sporcular yetiştirdiğimiz bir sınıfta temsil edilememek çok üzücü.
RSX sınıfında ise hem kadınlar hem de erkeklerde yarış kazanmamız büyük bir başarı. Sınıfı çok yakından tanımadığım için pek yorum yapamıyorum ama bizim insanımızın fiziğine iyi uyduğunu tahmin ediyorum. Gelişmeye açıklar, umarım biraraya gelip 2020’de de orada olmanın bir yolunu bulurlar.
2020 için ilk amacımızın orada bulunmak olduğu açık bir gerçek. Kota almak bu kez zordu, Tokyo’da daha da zor olacak. Madalya hayalimize gelince, öncelikle spocularımızın madalya yarışına kalma ihtimalini artırmamız gerek. Bu kota almamızı sağlar, madalya içinse regattalarda derece yapmamız gerekiyor. Daha önce hiçbir regattada dereceye girememiş bir sporcunun sırtına Olimpiyat Oyunları öncesi madalya ağırlığını yüklemek pek adil gelmiyor bana. Hedefleri doğru belirlemeliyiz. Önce katılım, daha sonra dereceye odaklanmalıyız. Bir kez daha yarışan yarışmayan tüm olimpik yelkenci ailesini kutluyor, kendilerine, ailelerine ve kulüplerine bizlere bu gururu yaşattıkları için şükranlarımı sunuyorum. Hedef 2020 TOKYO.
Adil ve kolayına rüzgârlar dilerim. MBY