“Yalnız ve güzel ülkem…” Ne çok fırtına atlattın, ne çok fırtınadan geçiyorsun. Yaralı, sağı solu paslanmış, yelkenleri yırtılmış, dalgalara bata çıka ağır ağır yol alan bir kalyon gibisin. Sana baktıkça, siyaha çalan gri bulutların üzerine çöktüğü bir Ayvazovski yelkenlisi görüyorum. Nereye gittiği belirsiz, tayfasının endişeli, huzursuz olduğu bir yelkenli… Sağından solundan aldığı darbelere rağmen yine de güçlü, hırslı burnunu batıya çevirmiş yorgun, yalnız yol alan bir gemi.
Biz de senin gibiyiz aslında.
Denizcisi, sanayicisi, çiftçisi, üreticisi, tüketicisi… İçinde bulunduğumuz şartlara ayak uydurmaya çalışmaktan yorgun, kafası karışık, huzursuzuz. Değil bir yılı, üç ay sonramızı bile planlayamıyoruz. İnişli çıkışlı ekonomimiz, sisli puslu siyasetimiz derken günü kurtarmaya çalışır olduk. Her ne kadar “her şey normal”miş gibi hayatlarımıza devam etmeye çalışır olsak da karşımıza çıkan bir cümle işte böyle durup sorgulatıyor yaşamı.
“Dümeni çok döndüren insanların rotası belli olmaz.”
Sağa sola dümen kırmaktan rotamızı kaybettik çoğumuz. Normal neydi unuttuk. Keyif almayı bıraktık, hayatta kalmaya odaklandık. Oysa bu güzel dünyanın, denizinin, okyanusunun, dağının, tepesinin tadını çıkarmak hepimizin hakkı değil miydi?
Sahi rotamız neydi?
Rotanızı bulmanız dileğiyle… İyi okumalar.