Denizden uzaklaştığında hüzünlenen ve mavi dünyanın ruhunu şarkılarında hissettiren bir isim Kalben. Müzisyen kimliğinin yanında yazdığı kitaplarla çocuklara da dokunan sanatçıyla suyun üstünde keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Röportaj: Eray Emin Aydemir Fotoğraflar: Osman Uğur
Samimiyet ve doğallık… Kalben’le ilgili söylenebilecek en doğru şeyler sanırım bunlar. Blue Sailing Academy’nin teknesinde gerçekleştirdiğimiz röportajda üzüntülü şeyleri anlatırken bile gülmeyi başarabilen, sanatıyla insanlara bir şeyler katmak isteyen, fotoğraf çekimlerinde uzaklara dalıp giden son derece doğal bir insan vardı karşımızda. Bir şeylerden kaçmıyor ya da bir şeyleri kovalamıyor gibiydi. Berk Arat ve Kadir Pirasoğlu’nun da eşlik ettiği röportajda onun geçmişini, sanata, insanlara bakışını ve denizle olan bağını dinlemek bize büyük keyif verdi.
Müzik serüveniniz nasıl başladı? Müziğe dair ilk anılarını bize anlatır mısınız?
Hep müzikle uğraşmak isteyen ancak yaşam tercihini düzenli memur hayatı yaşamak yönünde kullanan bir ailenin çocuğuyum ben. Belki de bu yüzden müzik tutkularını benden sakınmadılar ve ufak bütçelerle de olsa bana enstrüman aldılar. İlk enstrümanıma sekiz yaşında sahip oldum. Güzel bir klavyeydi. Ardından okuldaki Metin hocamla görüştü annem ve müzik eğitimi almamı sağladı. Ancak bu eğitim kısa sürdü. O dönem elimizdeki imkânlar ancak buna yetti.
İmkansızlık sizi olumsuz etkiledi mi?
Sonrasında ben tek başına çalmaya devam ettim. Annem dürüstçe her şeyi söylemişti. Ailelere genelde şunu tavsiye ediyorum; ne kadar olanağınız varsa onu kullanın. Bir şeyi sonuna kadar götürmenize gerek yok. En iyi gitarı, piyanoyu almanız değil, bir çocuğa onun yapmak istediği şeyler için yol göstermeniz önemli. Ailemin benim müziğe duyduğum ilgideki payı çok büyük. İkisinin bir kaset kutusu vardı. O kutuyu patlatıyordum sürekli. Bir Sezen Aksu dinliyordum, bir Çaykovski ardından da Müslüm Gürses. Kutu da böyle bir kutuydu. Orta okulda İngilizce öğrenince bu sefer Kings, The Beatles, Diana Ross, Portishead, The Cranberries dinlemeye başladım. Rock ve Indie’yle tanıştım. Kredi çekip beni İngiltere’ye gönderdiler. Orada bir müzikale gittim. Delirdim mutluluktan…