Soğuk ve Karanlık Kuzey Denizi Etabı

Soğuk ve Karanlık Kuzey Denizi Etabı

Okyanus Göçebeleri - Kuzey Denizi

Buz gibi havası, koyu gri geceleri, sert rüzgârları ve nereden geleceğini kestiremediğimiz kocaman dalgalarıyla Kuzey Denizi etabı biterken, Ankaralı denizciler olarak üçümüzün de içinde tatlı bir gurur ve artık alıştığımız bir yorgunluk vardı.

YAZI VE FOTOĞRAFLAR: Oya Ergeneci

Birleşik Krallık ile Avrupa kıtası arasında Atlas Okyanusu’nun kuzey doğu uzantısı olan “Kuzey Denizi” yolculuğumuz başlamak üzereydi. Adı bile içime ürperti veren bu etap henüz başlamadan heyecanı her birimizi esir almıştı. Neyse ki John bizimleydi. Gece saat 11 civarında “vira bismillah” deyip palamarları topladığımızda, ilk nöbet John’un olmasına rağmen Atacan ve ben cin gibiydik. Bu coğrafyaya kamarada veda edemezdim.

BİRBİRİNE BENZEMEYEN ÜÇ GÜN

Norveç deniz haritaları elektronik navigasyonda yüklü değildi. Önümüzde haritalar ve deniz fenerleriyle yol aldık. Teorik olarak bildiğimiz şeyleri uygulama fırsatımız oldu bu sayede. Norveç’i arkamızda bir karaltı olarak bıraktığımızda deniz bütün kuvvetiyle kendini göstermeye başladı. Bu etabın en sarsıcı tarafı buz gibi havasıydı. Hava sıcaklığı 2-3 dereceyi gösterirken denizin nemiyle birlikte dondurucu bir soğuk hissediyorduk. Su geçirmez kıyafetlerimizin içinde kayak içlikleri, kat kat çoraplar ve yün şapkalarımıza rağmen çok üşüyorduk. Valizler hazırlanırken korunaklı eldivenlerimizi almayı unutmuştuk. Gördük ki insan elinden ve burnundan da donabiliyormuş.

Orsa seyrinde Türk kahvesi yapabilmekle övünen ben, aşağıda mutfağa dahi inemedim. Nöbet sonunda üçer saatlik dinlenme sürecinin ilk yarım saati kalın giysilerimizden kurtulmakla, diğer yarım saati donmuş bedenlerimizin çözülmesi için uğraşmakla geçti. Uykularımızı, bir o yana bir bu yana sallanarak seyreden Blue Note’un kıç kamarasında yarasalar gibi tutunarak almaya çalışıyorduk.
Yemek işi John’a, bulaşıklar Atacan ve Mert’e kaldı. Enerjimin yarısı soğukla mücadeleye, diğer yarısı da etabın heyecanına harcanıyordu. Puslu grilik içinde karşımızda zaman zaman beliren petrol platformları dışında okyanusun bu yerinde yapayalnızdık.

kuzey-denizi-etabi-kanallar

Yaklaşık 400 millik yolculuğumuzu üç günde tamamladık. Birbirine benzemeyen üç muazzam gün… Ekip olarak birbirimize alışmıştık. John ailemizin bir ferdi olmuştu. 15m2’lik bir teknede kent hayatında ender yakalanan bir sosyallik oluşuyor; uzun uzun sohbetler, paylaşılan derin sessizlikler ve iş bölümü. Teknede düzen en önemli konulardan biri, her şey her zaman yerinde olmalı; hiç beklenmedik bir anda ortalık karışıveriyor ve elinizi attığınızda, aradığınız her neyse ve orada yoksa etraf toz duman oluyor. Evinizin 30 derece eğimle dalgaların üstünde hoplaya zıplaya yol alması gibi eğer tekne ergonomisine uymazsanız her şey birbirinin içine girip içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. Seyir halindeki bir teknede eller kollar serbest sallana sallana yürünmez, bir elinizle daima destek alacağınız bir yerlere sıkıca tutunmak gerekir. Gece uykunuzu acı acı siren çalan ambulansın kaygısı yerine, balıkların şıpırtısı ya da bir sineğin vızıltısı bölebilir. Kent yaşamındaki uzak bir eğlencenin havai fişek gösterisi, gökyüzündeki yıldız kaymalarına rolü bırakır.

Ortam ne kadar romantikse hayat bir o kadar gerçekçi oluyor deniz üstünde. Matematik, fizik ve sanat hepsi bir arada ne eksik ne fazla. Matematik çok önemli mutfak düzeninde bile bir hesap yapılıyor; ne tüketeceğimiz, ne pişireceğimiz hesaplanarak kişi sayısına göre alınıp stoklanıyor. Fizik önemli, rüzgârın ve suyun kuvvetlerinden yararlanarak doğru ayar yapmak gerekiyor. Sanata gelince uçsuz bucaksız mavilikte her gün bambaşka tablolar çiziliyor, deniz ve rüzgâr bambaşka müzikler fısıldıyor.

Birinci günün sonunda Atacan ve John’un kararıyla nöbet düzenini değiştirdik çünkü benden sonra nöbet sırası gelen oğlum Mert’i uyandırmaya kıyamıyor ve Atacan’ın nöbetinde o büyülü zamanları paylaşmak için ona eşlik ediyordum. Gücümü sonuna kadar harcıyor, gerçek anlamda anın içinde eriyordum ve bu yüzden de hızla kilo vermeye başlamıştım.

Okyanus Göçebeleri yazı dizisinin üçüncü bölümde Ankaralı denizcilerimiz Kuzey Denizi’ni geçiyorlar. Yazının devamını Aralık 2020 sayımızda okuyabilirsiniz.

Bu yazının tamamını App Store, Turkcell Dergilik ve Magzter uygulamasıyla hızlı ve kolayca ulaşabilirsiniz..