Ülkemizde son yıllarda sportif balıkçılık turnuvaları giderek daha çok ilgi görmeye başladı. Bu yıl Raymarine Tuna Masters Alaçatı turnuvasında, bu tutkunun sebeplerini aradık ve sportif balıkçılık dünyası hakkında ilginç bilgiler öğrendik.
Yazı ve Fotoğraflar: Betül Usta
Raymarine Tuna Masters Alaçatı sportif balıkçılık turnuvası 14-17 Eylül tarihleri arasında yüksek katılımla gerçekleşti. Turnuvanın en büyük balığı olan, 102.7kg’lik mavi yüzgeçli orkinosu Tornado ekibi daha ilk günden yakaladı.
MarinAlaçatı ev sahipliğinde gerçekleşen turnuvaya 52 tekne, 250 civarı balık tutkunu katıldı. Yakalanan balıkların önce boyu, sonra kilosu ve en son çevresi ölçüldü. Tarım Bakanlığı orkinos için 128cm’i sınır olarak kabul ediyor. Tuna Masters ise sadece 140cm üstü balıkları değerlendirmeye alıyor ve yakalansa bile salınmasını şart koşuyor. Balığın en az bir kere yumurtlama dönemi geçirmiş olabileceği 27-28 kiloya ulaşması da gözetiliyor.
Akdeniz’de sular sıcak olduğu için balıklar daha erken olgunlaşırken, Batı Atlantik’te balığın kilosunun 29’u geçmesi bekleniyor yakalamak için. Mavi kanatlı orkinoslar Ege’de bile 650kg civarına ulaşabiliyor. Ama ortalamada 350 kilolar iyi olarak kabul ediliyor.
Turnuvaya, katılan ekiplerin dört balık tutma hakkı oluyor. Ama bunların hepsini tartıya getirmiyorlar. İki balık tartılması için tartıya gelirken, iki balığın ise boyunun ölçülüp salınması gerekiyor. Relase yapan tekneler bu balıklardan da puan alıyor. Bu balıkların kilo tahmini için boylarının yanı sıra, göbek çevrelerinin de ölçülmesi gerekiyor.
Turnuvaya damgasını Gusto Mare teknesi vurdu. Ekip, son gün tuttukları iki ve saldıkları iki balıkla kotalarını doldurup geri dönen ilk ekip olarak turnuva tarihine geçti ve Alaçatı’nın birincisi oldu. Gusto Mare hem Stafu Pro Tuna Masters Teos’tan gelen puanları hem de Raymarin Tuna Masters Alaçatı’daki puanları toplandığında Tuna Masters of the Year kemerini de rekor puanla kazandı.
Sportif balıkçılık tutkusu nereden geliyor?
En büyük balığı yakalamak uğruna gerektiğinde saatlerce balıklarla “çarpışan” sportif balıkçılar bazen de saatlerce balık bekleyip elleri boş dönüyorlar. Peki bu dev balıkların peşine düşenler bunu neden yapıyor?
Bu sorumuzu, Türkiye’de balık popülasyonunun durumunu, dünyada sportif balıkçılık ekonomisini bu konu hakkında yıllarını vermiş ve çok bilgili bir ikiliye yönelttik. Bu turnuvaların yaygınlaşması için çok emek vermiş ve yine Raymarine Tuna Masters organizasyonu yapan ekipte olan Elvio Pennetti ve Stafu Pro kurucusu ve turnuvada ikinci olan Stafu teknesiyle yarışan Burak Galip Akkurt hem sportif balıkçılığın temelinde yatanları hem de daha fazlasını bizlerle paylaştılar.
Elvio Pennetti, “Zokayı bir kez yuttunuz mu, geri dönüşü olmuyor.” diyor. Başlayanların bir daha bırakamadığını söyleyen Pennetti, “Temel içgüdülerden, atalarımızdan kalan bir yönü var. Kurtlarımı burada dökemezsem evde veya işyerinde dökmem gerekir. Balıkçılıkta dökemezseniz, eşinize, iş arkadaşınıza, rakibinize karşı hırçınlık yapıyorsunuz. Bunun boşlamasını sağlıyor” diyerek açıklıyor tutkusunu.
Burak Galip Akkurt “Eski avcılık-toplayıcılık zamanlarına en yakın olduğumuz anlar bu balık avları oluyor. Balık tutmak, güçlü motorlar, modern olatalarla birleştirip günümüze taşıyabildiğimiz yegane avcılıklardan. İşin çok büyük kısmı şans, diğer kısmı tecrübe.” diyor.
Pennetti, bir Çin Atasözünden örnek verip “Eğer üç günlüğüne mutlu olmak istiyorsan kümesteki tavuğu kes, bir aylığına mutlu olmak istiyorsan, ahırdaki koyunu kes, üç yıllığına mutlu olmak istiyorsan, aşık olup evlen, hayatın boyunca mesut olmak istiyorsan balığa çık.” sözüyle balık tutmaya devam etmenin getirdiği mutluluğa vurgu yapıyor.
Akkurt: “Benim balık tuttuğumla alakalı hatırladığım en önemli şey son olmadığıydı. İlk balığımı hatırlamıyorum ama o kadar emindim ki, ben tekrar balığa gideceğim konusunda. Balıkla aramızdaki o ince misina, aslında bir bağ da oluşturuyor. Bizi doğaya bağlayan bir bağ. Zıpkınla, dinamitle av yapabilirsiniz. Ama olta balıkçılığı çok başka bir şey. Balığa çok büyük şans verebildiğimiz, balığın daha çok galip geldiği ve aslında görmediğimiz bir avın peşine düştüğümüz bir olay.”
Pennetti: “Balık da galip gelebildiği için daha eşit şartlarda yapılabiliyor. Tüfekle giderseniz gördüğünüzü vurursunuz. Burada ise bir rekabet var.”
Akkurt: “Daha da önemlisi, balıkçılıkta benim en çok sevdiğim şey, balığa çıkmadan önceki hazırlık aşaması. Oltaları hazırlama, yem tutma süreci o kadar güzel ki. Benim için en önemli kısım yem yakalamak. Avcılık hayatımın en büyük kısmı yem yakalarken geçiyor. Sonra takım hazırlıkları sanat eseri gibi olmalı. Baktığımda beğenmeliyim Düğümler falan müthiş olmalı. Çünkü yaptığım şeye saygı duyuyorum. Yaptığım şey bir can alma ve canını aldığım şeye de saygı duyuyorum.”
Evde balığımızı pişirdiğimiz zaman, 6 yaşındaki oğlum şunu çok iyi biliyor artık. ‘Biz bunu öldürdük, bunu doğru tüketmeliyiz.’ Bunun farkında ve bence en önemlisi bu. Biz burada çevremize ve doğaya zarar vermeye çalışmıyoruz. Oğlumda şu anda deniz ve okyanus bilinci çok yukarıda. Çünkü bunu koruması gerektiğini biliyor. O da balık tutmak istiyor, o da benimle balığa geliyor.”
Pennetti: “Ve yarın balık tutmaya devam etmek istiyor. Yarından sonra bu imkanı kendi çocuklarına da tanıtmak istiyor. Amaç tamamen kurutmak, tüketmek değil.”
Akkurt: “Çevremdeki balıkçıların çoğu da zaten bu şekilde avlanıyor. Yakaladığımız balığı genelde kendimiz için belirlediğimiz ya da kanunlarla belirlenen boyutun altındaysa veya sezon dışıysa, avlanması yasak bir türse muhakkak salıyoruz. Mesela orfoz ben hiç yemedim. Orfozun Türkiye’de avlanması ve tüketilmesi yasak. Benim çevremdeki herkes balığın boyu ne olursa olsun balığı geri salmaya çalışıyor.”
Sportif balıkçılık ekonomisi
Pennetti ve Akkurt sportif balıkçılık sektörünün en çok gelişmiş olduğu Amerika’da, bu sektörün ekonomiye katkısı konusunda da çok ilginç bilgiler paylaştılar.
Pennetti: “Amerika Birleşik Devletleri, amatör, sportif balıkçılıkta dünyanın en ileri ülkesi. Güçlü tekneler, seyahatler gibi büyük kalemler de eklendiğinde tam 230 milyar Doları bulan bir sektör var orada. İnsanlar balık tutmak için, turnuvalar için farklı şehirlere, ülkelere gidiyor. Bu seyahat harcamaları, Dükkanlarda çalışan personeller hepsi bunun içinde.
Amatör, dinlence amaçlı spor olarak, ekonomi açısından koşudan sonra ikinci spor. Koşu, balıkçılık ve bisiklet olarak sıralanıyor. Amerika’da kayıtlı 65 milyon amatör balıkçı var. Kayıtsız olanlar da vardır. Ticari balıkçılıkta kabuklu ürünleri çıkardığınızda bu rakamlarla onu aşıyor.”
Akkurt: “Sadece kıyafet ve olta gibi teçhizat için harcanan para zaten, 9.7 milyar dolar. Müthiş bir bütçe. Balığa gitmek istediğinizde, sizi alıp götürebilecek charter balıkçı tekne sayısı 430 bin. Türkiye’deki tekne sayısı belki de bu kadar.”
Orkinos ve Türkiye
Pennetti: “Türkiye sportif balıkçılık açısından çok geride. Belki kayıtlı balıkçı sayımız 5 milyonu bulmaz. Anadolu toplumunda geçmişte denizci pek çok oluşum vardı. Ama Türkler karaya bağlı bir topluluk, denizci değil. Dolayısıyla denizle geç buluşmuşlar. Daha yeni öğreniyoruz. Denizcilik bakanlığı diye bir şey yok daha. Bu işte denizci olmama kompleksinden kaynaklanıyor.”
Akkurt: “Bu yaptığımız turnuvalar bunu çok geliştiriyor. Burada teknesi olmayan ama gelecekte tekne alacak pek çok iş insanı var. Öyle bir grubun varlığını bile bilmiyordu belki gelmeden, böyle bir keyfin de farkında değildi. Fark ettikçe gelişecek.”
Pennetti: “Akdeniz tabii bir de balık açısından fakir, okyanuslara göre. Su sirkülasyonu düşük olduğundan balığı besleyecek şeylerden yoksun. Ama şu açıdan şanslıyız. Mavi yüzgeçli orkinosun iki üreme yeri var Meksika Körfezi ve Akdeniz. Yani bizim sularımız.”
Akkurt: “1960’lara kadar, Marmara Denizi’nden, Karadeniz’e çıkarmış mavi yüzgeçli orkinos. Bizans paralarının üstünde orkinos resimleri varmış. O kadar kıymetliymiş. Küfelerde taşınırmış. Artık o sulara girmiyor.”
Penetti: “Basınç çok. Sular aşırı trafikli. Aşırı kirlenme var. Tuna, Volga nehirlerinden gelen kirlenme de etkiliyor. Bir de aşırı avlanma var. Akdeniz’de birbiriyle rekabet edercesine bir avlanma var, okyanusta o yok.”
Akkurt: “Biz yemi çok avlıyoruz, bu da bir sıkıntı. Yem yoksa balık da yok. Türkiye’de çinekop, sarıkanat gibi bir mantık var ve bu doğru değil. Lüfer büyür, sırtıkara falan bunlar Atlantik’e çıkan balıklar. Orkinosun da takip ettiği göç yolunda istavritler, hamsiler var. Lüferi takip edemediğinde onun da göç yolu etkileniyor.
Bir planktonlar var. Onlar da küçük balıkların buraya girmesine sebep oluyor. Onların var oluşunu engellediğimiz zaman sularımız zayıf ve yetersiz kalıyor.”
Koruma altındaki orkinos
Akkurt: “Orkinosun en büyük avcı filolarından biri Japonya’ya ait. Orkinos dünya üzerinde kotayla avlanabilen bir balık. Bunun sebebi de Japon balıkçılar. Dünyanın en pahalı balığı sonuçta. Doğru kalitede bir orkinos balığı kiloda 1000 dolara kadar çıkabiliyor restoranlarda.”
Pennetti: “Sashimi zaten Japonya’da çok tüketiliyordu ve her yerde moda oldu. Balık tezgahında çok fazla bir değeri yok aslında. Ama 150 kiloluk yağlı bir balık sezon başında 3 milyon Dolara kadar çıkabiliyor. Restoran zincirleri sezonun ilk balığını almak için açık artırmada yarışıyor.”
Akkurt: “Bu balıklar her yumurta döktüğünde ortalama 50 milyon yumurtluyor. 300 kiloda bir-iki balık yetişiyor. Şu sıralarda “overprotected” argümanları var. Buna katılmıyorum. Evet en çok korunan balıklardan biri ama daha çok izin verilirse ciddi sonuçları olur.
Ülkeler bu balığı amatör değil, ticari olarak yakalayabilmek için kotalar satın alıyorlar. Sezon başlamadan, yumurta döneminden önce bir toplantı yapılıyor. Her ülke kotalarını talep ediyor ama popülasyonuna göre ülkelere bu haklar paylaştırılıyor. İnanılmaz bir talep var. Japonya’da bu balığı kesmek için özel bıçak sanatçıları var. O balığı kesmek için yıllarca eğitim alıyorlar. Kültürel olarak saygı duyulacak bir balık.”