Bizans İmparatorluğu döneminde İstanbul’a gelen Vikinglerin torunları, atalarının rotasını izleyerek tekrar İstanbul’a yani onların ifadesiyle Miklagard’a gelmek için gün sayıyor.
Haber: Eray Emin Aydemir
Vikingler her zaman ilgi çekici bir konu oldu. Avrupa topraklarına yaptıkları sayısız saldırılar, kazanılan zaferler, farklı dinsel inançları ve oldukça derin mitolojik destanlarıyla bu kuzeyli toplulukla ilgili günümüzde de birçok bilinmez var. Ancak popüler kültür genellikle Vikinglerin savaşçı ruhlarına ve özgürce sürdürdükleri yaşamlarına objektifleri çevirse de gözden sıkça kaçan bir noktanın altını çizmek gerekiyor. Vikingler oldukça üst düzey denizciler ve yaptıkları gemiler günümüzde bile birçok tasarıma ilham vermeye devam ediyor.
AMERİKA’NIN GERÇEK KÂŞİFLERİ
Vikinglerin ne kadar başarılı denizciler olduğunu anlamak için biraz tarihte yolculuk yapmak gerekiyor. Amerika kıtasına ilk kez ayak basan Avrupalının Kristof Kolomb olduğu söylenirken tarihsel açıdan artık bunun gerçek olmadığını biliyoruz. 1000 yılında Vikingler Kanada’nın Newfoundland olarak adlandırılan bölgesine çıkarken burada bir yerleşim alanı bile kurdular. 1960’lı yıllarda yapılan buluşlar Vikingleri bu kıtanın kâşifi yaparken bir anlamda onların okyanus aşacak kadar başarılı denizciler olduklarını da ispatlamış oldu.
ESKİ DÜNYAYA DOĞRU
Vikingler rotalarını sadece Atlantik Okyanusu’na, Britanya’ya, Avrupa’ya çevirmiş bir topluluk değillerdi. Her ne kadar cesur savaşçılar olsalar da diğer toplumlarla tanışmayı ve onlarla ticaret yapmayı da seviyorlardı. Günümüzde Rusya olarak adlandırdığımız topraklardan İspanya ve İtalya’ya kadar uzandılar. İstanbul’a geldiklerinde ise şehrin büyüklüğü onları o kadar etkiledi ki bu şehre büyükşehir yani “Miklagard” adını verdiler. Hatta dokuzuncu yüzyılda İstanbul’a gelen bir Viking savaşçısı Ayasofya’da mermer korkulukların üzerine “Halvdan buradaydı” yazarak bir anlamda hem şehre hem de Viking tarihine adını yazdırmış oldu.
