Doğada 50 yıl yaşayabilen yunusların esarette en fazla 12 ilâ 15 yıl yaşadığı tespit edilmiş. Her türlü hayvan sömürüsüne karşı mücadele veren aktivist Öykü Yağcı ile hayvan parklarının iç yüzünü konuştuk.
Röportaj: Osman Uğur
YUNUSLARA ÖZGÜRLÜK PLATFORMU
Platform; yabani hayvanlar ve deniz memelileri ağırlıklı olmak üzere Türkiye’de hayvan esaretinin sonlandırılması için savunuculuk faaliyetleri yürüten bağımsız bir hayvan hakları oluşumu. Hayvanlara yönelik her türlü sömürü biçiminin son bulması için yerel ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği ve dayanışma halinde çalışan platform, toplumsal farkındalığı artırmak ve mevzuat değişikliğini gerçekleştirmek amacıyla kampanya, eylem ve lobicilik faaliyetlerine devam ediyor. 2010 yılından bu yana iki yunus parkının kapatılmasını sağlayan, ikisinin açılmasını engelleyen ve farklı sektörlerden pek çok şirketin esaret endüstrisine verdiği desteği geri çekmesini sağlayan Yunuslara Özgürlük Platformu, aynı zamanda hayvan esareti sorununu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşıyarak hayvanların tutsak edildiği tüm tesisleri kapatmak için çalışıyor.
2010 yılından bu yana esaret altındaki hayvanların özgürlüğü için Yunuslara Özgürlük Platformu’nun sözcülüğünü yürüten Öykü Yağcı, aynı zamanda her türlü hayvan sömürüsüne karşı topyekûn mücadele için farklı örgütlerle birlikte gönüllü hareket ediyor. Kediler, köpekler, kuşlar ve bitkilerle çevrili bir dünyada eşiyle yaşayan vegan ve hayvan özgürlüğü aktivisti Yağcı ile, yürüttüğü “Yunus parkları kapatılsın” kampanyasını “derinlemesine” konuştuk. Denizlerdeki yunusları koruyamazken parklara hapsedilen yunusların neler yaşadıklarına baktık.
Dünyada yunus parkları ilk nerede ve ne zaman kuruldu?
1860 yılında Londra’nın Westminster Akvaryumu’nda, 1865 yılında da Regents Park’taki Zoological Gardens’da canlı yunuslar sergileniyordu. 1863’teyse New York’taki Aquarial Gardens’ta bir beyaz balina ve bir Atlantik şişeburunlu yunus aynı ortamda tutuluyordu. Saint Lawrence Nehri’nden yakalanan üç beyaz balinadan yalnızca biri hayatta kalabilmişti. Avrupa’nın ilk yunus parklarından biriyse, 1965’te Batı Almanya’da açılan Duisburg Dolphinarium’uydu.
Türkiye’de kac tane yunus parkı ve yunus var?
Bu konuda yetkili kurum olan Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan bir yurttaş olarak yanıt alamıyoruz; CİMER bilgi edinme başvurularımıza da yanıt gelmiyor. Yanıtlar “ticari sır” ve “gerçek veya tüzel kişilerden gizli kalması kaydıyla sağlanan ticari ve mali bilgiler” kapsamında tutuluyor. Bizim bilgimiz, biri inaktif olmak üzere 10 tane yunus parkı olduğu yönünde. Geçen aylarda veteriner hekimler tarafından yayımlanan bir araştırma makalesine göre ise dokuz tane yunus parkı var. Bunların dördü Antalya, beşi İstanbul, ikisi Muğla ve biri Aydın’da. Hayvan sayısı da meçhul. Üstelik sadece yunuslar da tutsak edilmiyor bu tesislerde, biz onlar için de, tüm tutsak hayvanlar için de bu dev esaret endüstrisiyle mücadele ediyoruz. Deniz aslanları, morslar, foklar ve beyaz balinalar da ticareti yapılan ve gösterilere zorlanan deniz memelileri.
Yunus parklarında yunusların başına neler gelir?
Sadece yunusların değil, hayvanlı sirk ve hayvanat bahçelerinde; süt, yumurta, et üretim çiftliklerinde ömür boyu daracık alanlarda tutsak edilen pek çok fiziksel ve psikolojik ihtiyaçtan mahrum edilen tüm hayvanlar aynı şeyleri yaşıyor. Halk sağlığına yönelik ciddi riskler de barındıran yunus parkları, her şeyden önce son derece sosyal, hassas ve bilinçli canlılar olan deniz memelilerine gerek fiziksel, gerekse psikolojik olarak zarar veriyor. Bu tesislerde insanlara yönelik saldırganlığı ve akranlar arası agresyonu en aza indirgemek amacıyla hayvanlara düzenli olarak valium/diazepam gibi sakinleştiriciler yutturuluyor. Uzun süreli esaretin bir etkisi olan kronik stresi ve bu stresin yarattığı tahribatı kontrol altında tutmak için de hayvanlara düzenli olarak mide ilaçları verildiği biliniyor. Bu da bağışıklık sistemlerini gün geçtikçe zayıflatıyor ve pek çok ölümcül enfeksiyona neden oluyor.
TAKİP EDİN
Yunus parklarında tutsak edilen deniz memelileri, böylesine dev bir rant zincirinin, gizli kapaklı yürütülen kirli ticaretin köleleri. Bu köleliğin kaldırılması için sesimizi yükseltmeye devam etmeliyiz. Bunun için Yunuslara Özgürlük Platformu’nu (@ozguryunuslar) ve Yaşam İçin Yaşa İnisiyatifi’ni (@yasamicinyasa) Twitter’dan takip edin.
HAYVAN HAKLARINA AYKIRI UYGULAMALAR
Esaret altına giren deniz memelilerinin ölüm oranları değişiyor mu?
Doğadan esarete alınan yunus ve balinaların pek çoğu ilk aylarda hayatını kaybediyor. Yunusların, esarete alındıktan sonraki ilk bir ay içinde ölüm oranlarının altı kat fazla olduğu ve doğada 50 yıl yaşayabilen yunusların esarette en fazla 12 ilâ 15 yıl yaşadığı, ölüm oranlarının da yüzde 60’a ulaştığı tespit edilmiş durumda. Esarette dünyaya gelmiş yunusların yüzde 52’sinin ise bir yaşını bile dolduramadan hayatını kaybettikleri gözleniyor. Esaret altındaki yunus ve beyaz balinaların (beluga) ölüm oranları, yine yunus parkı sahiplerinin asılsız iddialarının aksine, bilimsel araştırmaların da ortaya koyduğu gibi doğadaki akranlarıyla kıyaslandığında 2.5 kat daha fazla. Yunus parklarında rutin bir işlem olan diş törpüleme ve diş sökme de hayvanın beden dokunulmazlığına yönelik hak ihlali açısından kabul edilemez bir uygulama.
Yunus parklarının gerçekten insanlara bir faydası var mıdır?
Hayır. Ne insana, ne de hayvanlara faydası var. Esaret altında tutulan hiçbir hayvan mutlu ve sağlıklı olamayacağı gibi hayvana kötü muameleyi normal görmeye alıştırılan bir nesil de şiddet sarmalından asla kurtulamayacaktır. Yunus parklarının, hayvanat bahçelerinin ve hayvanlı sirklerin çocuklara öğrettiği tek şey, empati yoksunu bir sözde sevgi ve koruma anlayışı. Bugün bilgi elimizin altında, teknoloji her yerde. Belgeseller tam karşımızdaki ekranlarda. “Hayvan sevgisi aşılamanın” artık binbir türlü yolu var. Yeter ki kendimize, çocuklarımıza dürüst olalım.
Yunusların insanlar üzerindeki iyileştirici gücü düşüncesine katılıyor musunuz?
Bu tesislerdeki ihlallerin iki temel boyutu var: Bir fiziksel, diğeri psikolojik. Aynı zamanda hem insanı (engelli veya otizmli bireylerle tüm çarelere başvurmaya çalışan ailelerini) hem de hayvanı sömüren bir sistem. Yunusla terapi veya özel çocuklarla yüzme programı adı altındaki ticari faaliyetler bazında bu ihlaller gerçekleştiriliyor. Yunusla terapi, 1970’lerde antropolog Betsy Smith tarafından başlatılmış olmasına rağmen aynı araştırmacı 2003 yılında bunun etkisiz ve insanları sömüren bir uygulama olduğunu açıkladı. Türkiye Tohum Otizm Vakfı uzmanları, Ceviz Otizm Derneği, Ceviz Otizm Araştırmaları ve Toplumsal Savunma Derneği, Anadolu Üniversitesi Engelliler Araştırma Enstitüsü, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, ABD Ulusal Otizm Merkezi gibi kurumlar hep birlikte aynı çağrıyı tekrarlıyorlar: Yunus terapisi bilimsel düzeyde kanıtlanmamıştır ve bilim insanlarının bu faaliyetleri desteklemesi mümkün değildir.