Başarılı yönetici Erdem Cever, çocuk yaşta başlayan gemi tutkusunu açacağı sergiyle öğrencilerle buluşturmayı hedefliyor.
Hobiler ve çocukluktan gelen tutkular hayatımıza yön veren en önemli unsurlar. Belki de ülkece en büyük problemlerimizden biri özellikle çocuk yaşta bu tip tutkular edinen insanlarımızın sayısının az olması. Ancak sayıları az da olsa çocuklukta edindiği tutkuları ilerleyen yaşlarında da sürdüren ve genç insanlara ufuk açma yolunda çabalayanlar da var. İplik sektöründe başarılı bir kariyer yaşayan Erdem Cever de bu isimlerden biri. Cever, uzun süredir önemli bir proje için kolları sıvamış durumda. Maddi ve manevi hiçbir fedakârlıktan kaçınmayarak bu ülkenin tarihinde yaşayan yolcu gemilerini öğrencilerle biraraya getirmeyi hedefliyor. Kısa bir süre içerisinde onun çizimlerini yaptırdığı ve adeta bir zaman yolcusu olan gemiler Türk halkıyla buluşacak.
Gemi tutkusu sizde nasıl başladı?
Çocukluğumda İstanbul’un iki yakasını birbirine bağlayan köprüler yoktu. Arabalı vapurları kullanarak şehrin diğer yakasına geçerdik. Uzun süre beklerdiniz karşıya geçmek için, bu sürede birçok gemi görürdünüz. Şehir hatları gemileri, arabalı vapurlar, yük ve yolcu gemileri… Çocukken babama, dedeme “bu ne gemisi?” diye sorardım. Onlar da cevap verir ve bilirlerdi. Böyle böyle gemi tutkusu kanıma girmeye başladı.
Büyüdüğünüzde nasıl devam etti peki?
Liseyi de boğaz gören bir okulda İstanbul Erkek Lisesi’nde okudum. Eğer sınıfımız o sene denizi görüyorsa gemileri göreyim diye sene başında cam kenarından sıra kapardım. Bir de fotoğraf makinem vardı. Sınıfın penceresinden çekerdim gemileri. 70’li yıllarda ya yalnız ya da okul arkadaşlarımla her fırsatta Karaköy rıhtımına iner limandaki gemileri gezerdik. Yabancı gemilere bile girer gezerdim. Okul bitti üniversiteye gittim ama gemi tutkusu bitmedi. Denizi seviyordum zaten, yelken de yaptım bir süre, hatta çalıştığım şirketin yarış ekibindeydim
DENİZ MÜZELERİNİ SÜREKLİ GEZDİM
Tabloları yaptırma isteği nasıl doğdu?
Hem Türkiye’de hem de yurt dışında deniz müzelerini sürekli olarak gezdim. O sırada Türk gemileriyle ilgili yapılan tablo sayısının çok az olduğunu fark ettim. “Deniz ressamı” olarak nitelendirilen, sadece bu işi yapan sanatçılardan da ülkemizde pek yok. Ben de gemi tabloları alan biriyim. Türk gemilerinin resimlerini bulamayınca çizdirmek istedim. Birkaç ressamı denedim. Ancak istediğim gibi olmadı. Deniz ressamlığı çok ayrı bir şey. Sonra bir gün Batum’da bir sanat galerisinde Batum Limanı’ndan kalkmış bir geminin resmini gördüm. Ressama ulaştım. İki tane Sovyet gemisi resmi istedim deneme olarak. İki tane çok iyi gemi resmi geldi. Bir tanesi Baltika, Küba krizinden sonra Nikita Kruşçev’i New York’a Birleşmiş Milletler toplantısına götüren gemi bu. İkinci gemi de Doğu, II. Dünya Savaşı öncesi Almanya’ya sipariş veriliyor, savaş çıkınca bize teslim edemiyorlar , halbuki deneme seferleri bile yapılmış ama savaş boyunca denizaltı yatak gemisi olarak kullanılıyor. Savaşı Almanlar kaybedince Sovyetler gemiye el koyup götürüyorlar ve Pyotr Veliky ( Büyük Petro ) adını veriyorlar.
Kendiniz için yaptırdığınız resimleri sergileme fikri nasıl ortaya çıktı?
Ben aslında evime asmak için bu resimleri sipariş etmiştim. Sonra da bu memlekete bir şey borçlu olduğumu hissettim. Böyle de bir ressam bulmuşum, ülkemizin gemilerini çizdirmek ve bu resimlerle bir sergi açmak fikri doğdu. Bunu da finanse edebilecek bir maddi gücüm var. Hedefim yetişkinler olduğu kadar çocuklar. Bu çocuklara bir gemi sevgisi aşılayabilirsek onlara değerli bir hobi kazandırmış oluruz. Bir tanesine geleceğe dair bir ufuk açabilirsem mutlu olurum. Benim tutkum yolcu gemileri. Şu ana kadar 143 tane Türk bandıralı geminin görselini buldum. Bunların 106 tanesinin görseli bulundu ve tabloları çizildi.
İNGİLİZ GAZETESİNDEKİ TÜRK GEMİSİ
Görselleri bulmak çok zor bir iş. Nasıl başardınız?
1940’lardan sonraki gemilerin görsellerini bulabiliyorsunuz ancak ondan öncesinin görsellerini bulmak dediğiniz gibi çok zor. Bunların çoğunun Türk bayraklı fotoğraflarını göremedim, bulamadım. Bu yüzden gemiyi inşa eden tersanenin arşivlerinden, örneğin bir İngiliz tersanesinden gemiyi buluyordum. Bizdeki gemiler genellikle üçüncü, dördüncü hatta beşinci el. Doğru görsele ulaşmak çok zor bu yüzden. Bu çalışma esnasında ülkemizde bırakın fotoğrafını ismi bile kayıtlı olmayan gemilere rastladım. Örneğin 1845’te Marmora diye bir gemi alınmış. Osmanlı hükümeti ABD’ye sipariş vermiş. Geminin varlığından kimsenin haberi yok. Bir İngiliz gazetesinde buldum. 1838’de mesela Peyk-i Şevket diye bir gemi var. Resmi yoktu bu geminin. Buharlı bir yolcu gemisi, Marsilya’da bir tersanede inşa edilmiş. Resmini buldum bu geminin. Yağlıboya olarak çizdirdim. Bazen bir resim için bile yabancı bir ülkeye seyahat ettiğim oldu. Fotoğrafını bulmak için kitap alıyorum. 520 adet denizcilikle ilgili kitabım oldu. Evde odalar doldu ama hanım fazlasına izin vermiyor.
Gemilerin çizimi kaç yıldır sürüyor ve sergi ne zaman açılacak?
Resim süreci 2012 yılından beri devam ediyor. 2019 sonunda sergiyi açmayı planlıyoruz. Sadece İstanbul’da değil, Anadolu’nun farklı yerlerinde de tablolar sergilenecek. Ben Malatya’da veya Kayseri’de yaşayan çocuklar da bu gemileri görsün istiyorum. Tabloların birkaç tanesi suluboya, geri kalanları ise yağlı boya olarak çizildi. Ben de müzelere gidip gönüllü olarak çocuklara gemilerle ilgili rehberlik yapacağım.
Bu gemiler arasında sizi en fazla etkileyenler hangileri?
Tabloların içerisinde beni en fazla kendisine çeken Akdeniz gemisi. Bunlar iki kardeş gemi, biri Akdeniz, diğeri Karadeniz. 1911 yılında satın alınıyorlar. Karadeniz’e İngilizler Birinci Dünya Savaşı’nın başında Bombay’da el koyuyor. Akdeniz ise 1930’lara kadar kullanılıyor ve sonra hurdaya çıkıyor. Birinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye’deki Alman askerlerini memleketlerine götürüyor.
Gülcemal gemisi de beni çok etkiler. Stockholm’de gezerken otelimin 50 metre ötesinde eski kitaplar satan bir kitapçı vardı. Burada bir kitap dikkatimi çekti. ABD’li bir yazar, beş cilt olarak, 1819’dan 1950’lere kadar okyanusu geçen bütün buharlı gemilerin kaydını tutmuş. Hangi gemi, hangi tarihte nereye gitmiş gibi bilgiler var içerisinde. Türk gemisi olarak geçen üç gemiden biri de 1911’de satın aldığımız Gülcemal, diğeri Bakır, bir diğeri de Tarsus. Atlantik’i en hızlı geçenlere mavi kurdela veriyorlar. Gülcemal de Atlantik’i geçme süresiyle ilgili belli bir süre rekoru elinde tutuyor. 1950’ye kadar kullandık bu gemiyi. Tarihsel önemi olan muazzam gemiler bunlar. Bu gemilerin çizimleri çocuklarla buluştuğunda çok mutlu olacağım.
ZAMAN YOLCUSU VAPURLAR SERGİSİ
Türkiye’nin ulaşım, endüstri ve iletişim tarihindeki gelişmeleri yansıtan ilk ve tek sanayi müzesi olma özelliğini koruyan Rahmi M. Koç Müzesi, aslına uygun olarak resmedilen onlarca vapur tablosu ile deniz ticaret tarihindeki değişim ve kültürel dönüşüme ışık tutuyor. 17 Ekim’de gösterime giren “Zaman Yolcusu Vapurlar” sergisi 20 Nisan 2020’ye kadar sanatseverlerin ziyaretine açık olacak. Erdem Cever tarafından hazırlanan sergide, hem Osmanlı döneminde hem de Cumhuriyet yıllarında yük ve yolcu taşıyan Türk bandıralı buharlı deniz fatihleri yer alıyor. Peyk-i Şevket (1838), Marmora (1845) ve Aziz (1863) gibi 57 vapur tablosunun görülebileceği sergideki eserlerin tamamı iki ayda bir değişecek ve sanatseverlere her değişiklikle birlikte farklı çalışmalar sunulacak. Sergiyi hazırlayan Erdem Cever, tabloları sıralarken vapurların Türk bandırasına geçiş tarihlerini esas almış, çalışmalarını gerçek vapur görüntülerinden derlemiş ve vapurların teknik bilgilerini de ekleyerek ülkemizin denizcilik tarihine tam anlamıyla görsel bir arşiv kazandırmış. rmk-museum.org.tr
1 Comment
Deniz Ilgaz 12 Kasım 2023 at 14:28
Sayın Erdem Cever beyefendiyi, bu eşsiz girişiminden dolayı kutluyorum.